on *

605 91 37
                                    





“yine anlamadım desem kızar mısın?”

jimin, anlayışla gülümseyerek karşısındaki çocuğun yüzüne baktı. söylediği şey ile birlikte biraz utanmış gibi görünüyordu. istemsizce sarkıttığı alt dudağı ve üzgünce şekillenen kaşları onun çekindiğini oldukça belli ediyordu, evet.

yaklaşık bir buçuk saattir hoseok'un evinin olduğu sokaktaki parkın çimlerine oturmuş, etrafa yaydıkları kitapları ile birlikte ders çalışmaya çalışıyorlardı. maalesef, çalışmaya çalışıyorlardı çünkü hoseok coğrafyaya karşı olan duvarını bir türlü yıkamıyordu ve bu da bir buçuk saattir anlatılan çoğu şeyi anlamamasına sebep oluyordu. yirmi dakikada bir ayağı uyuştuğu için yerden kalkıyor, kendi kendine mızmızlanarak yerine geri oturuyordu.

o böyleyken jimin'in yaptığı tek şey ise hoseok'un her hareketini gülümseyerek izlemekti.

buraya gelirken içinden yüzlerce cümle tekrarlamıştı nasıl ders anlatacağı ile ilgili. heyecanlanıp saçmalamamalıydı ya da yüzünü izlemeye dalmamalıydı mesela. ancak sandığının aksine hoseok'un bu dersi kavrayabilmesi için oldukça ciddileşip elinden geldiği kadar anlatmaya çalışmıştı. hoseok ne zaman kendine sinirlenip sessizce söylense, kuracağı her cümle aklından uçup gidiyordu ve yalnızca onun söylenmelerini gülerek izlemesini sağlıyordu.

çok güzel biri, diye tekrarlıyordu içinden.

“elbette kızmam. hadi gel, tekrar anlatayım.”

hoseok, jimin'in bu anlayışına karşı şaşırarak ona döndü. kendisi başkasına anlatıyor olsa sabrı çoktan tükenmiş, belki de evinin yolunda ilerliyor olurdu.

“tekrar mı? jimin... sanırsam altıncı anlatışın olacak, anlamıyorum ki işte...”

jimin tekrardan gülümsedi ve sorun olmayacağını dile getirdikten sonra hoseok'a biraz daha yaklaşıp anlattığı yerleri tekrar anlatmaya başladı.

yakınından aldığı kokusu çok güzeldi. hangi çiçek olduğunu bilmiyordu fakat hoseok dünyanın en güzel çiçeği gibi kokuyordu. hem tatlı, hem de ferah bir kokuydu bu ve jimin bu kokuyu her aldığında hiç olmadığı kadar huzurlu hissediyordu.

hoseok, oflayarak yanağını eline yasladı ve tüm dikkatiyle ona güzelce ders anlatan çocuğu dinlemeye devam etti.

arkadaşlarıyla konuştuğu şey ara sıra aklına geliyordu, hiç düşünmüyor değildi. eğer ki jimin ondan cidden hoşlanıyorsa nasıl bir tepki vereceğini ya da ne hissedeceğini hiçbir şekilde kestiremiyordu ancak birlikte geçirdikleri vakitler o kadar güzel oluyordu ki bu düşünceye çok fazla kapılmamaya çalışıyordu. jimin çok iyi ve tatlı biriydi, hoseok'a tamamen samimiyetle ve kibarlığıyla yaklaşırken hoseok da aynı şekilde ona kendi gibi davranıyordu. olur da hoşlantı meselesini kafasına çok fazla takarsa aralarındaki arkadaşlık ilişkisinin rahat hissettirmeyeceğinin bilincindeydi.

güzel vakit geçirdiği insanların yanındayken telefonunun sesini daima kapatırdı hoseok. şu an da o anlardan birindeydi.
geçen seferki buluşmalarında yoongi onu defalarca aramış, hoseok ise telefonunu bir şeye bakmak için açtığında görmüştü arıyor olduğunu.
karşısındaki insana ilgisinin tamamen onda olduğunu hissettirmesi onun için çok önemliydi; hiçbir zaman saygısız biri olarak anılmak istemez, göz teması kurmaktan dahi kaçınmazdı.

“hoseok, bu kısmı anladın mı?”

jimin'in nezaket barındıran sesini duyduğunda kitaba tekrar tekrar yazdığı şeylere kısaca göz gezdirdi. ilk seferki kadar sıfır değildi ancak tam anlamış da sayılmazdı.

beauty beauty || jihopeWhere stories live. Discover now