Saat kaçtı bilmiyordum. Şafağın sökmesine ne kadar vardı onu da bilmiyordum.

"Saçmalama." dedi. En son gittiğinde durdurup aynı teklifi yapınca da benzer tepkiyi vermişti. Yüzünün yüzüme yaklaştığını hissettim, sonra nefesi boynumu yaladı, sesinden gülümsediğini anlayabiliyordum.

"Yorduk seni, bu gece sana sadece dinlenmek var." Fısıldadığı yerde durdu, kulağımın altında başladı boynuma kadar birkaç buse kondurdu, durduğu yere yasladı dudaklarını, ayrılmadı benden. Tenimin üzerinden konuştu.

"Bu geceyi kaç kez, kaç farklı şekilde hayal ettim bir bilsen Efsun." dedi. Sesin sıcaklığı olur muydu? Fetih'in bunları söylerken sesi çok sıcaktı. "Kaç kez kurdum kafamda, beğenmedim bozdum yeniden kurdum..." yükünü bana bırakmasa da yanağını yanağıma yaslamıştı. "Hepsinin tek bir noktası vardı, gözlerinin içi gülüyordu. Gelip bana bitti, durak hazır derken her seferinde gözlerinin içi gülüyordu."

Gözlerimi açtım, tırnaklarımın izini
taşıyan omzu düştü görüş alanıma. Sessizce dinliyordum onu. Ben hiç hayalini kurmamıştım bunun. Hiç nasıl olacak, ona bu haberi nasıl vereceğim diye düşünmemiştim. Ben ne kadar anda yaşıyorsam Fetih'in kafasının içi bir o kadar geleceğe kuruluydu.

Bu en iyisi olmuştu belki de, eğer büyük büyük hayallerim olsaydı saatler önce yaptığım itiraf beni çok yaralardı. İçimde hayallerim ukte kalırdı. Karşımda gittiğimi sanan ve aklını kaçırmak üzere olduğunu iddia eden adama, gidemeyeceğimi bitmiş bir noktadayken söylemek kuracağım hayallerin çok ötesinde olurdu.

"Sen gitmek üzereyken, gözlerinin feri sönmüşken yaşanacağına hiç ihtimal vermemiştim."

Önce elini yanağımın altından çıkardım sonra başımı geriye attım. Yüz yüze kaldık, başını yastığa bıraktı. Tutku ve şehvetinin bu gece için dolu dolu yaşandığı yerin sonunda en ağır basan duygu özlemdi. Bazen sadece günlerdir görmüyormuş gibi birbirimizi izliyorduk.

"Gitmek üzere değildim."

Hâlâ mı demek istedim. Tamam bazı parçalar anlamsız şekilde buna çıkmıştı o an ama hâlâ bu korku içinde olmamalıydı. Gözleri küçüldü, yüzüme baktı içli içli.

"Benden gitmek üzereydin Efsun." dedi, gülümsemeden çok uzak şekilde kıvrıldı dudakları. Yüzümü inceliyordu. "Farkında değil miydim? Bedenen yanımdaydın ama bakışların, sözlerin, uzaklığın... Benden gidiyordun."

Kirpiklerimin titrediğini hissettiğim an gözlerimi yumdum başımı yastıktan kaydırdım, alnım çenesine temas etti.

"Senden değil kendimden." diye itiraf ettim. Günler öncesine kadar annem diye sevdiğim bir kediden bile rahatsız olacak hâle geldiysem mesele Fetih değildi. Her yaptığımı kendine sayıyordu. Korktu demişti benden. Altında kalmıştı bu durumun, halbuki korktuğum o değildi. "Yemin ederim ki senden değil kendimden gidiyordum." 

Gitmek mi daha zor kalmak mı diye sorulsa cevap veremezdim. Hiç giden olmamıştım. İtinayla kalandım hep. İnsanları nasıl terk etmem gerektiğini bilmezdim, deneyimlememiştim. Onlar beni terk ederdi zaten elbet.

"Dokuz canlı doğdum ben Fetih." bu cümleyi birkaç kez kurmuştum. Duyanlar çoğunlukla gülerek karşılardı. Bu cümlenin devamını hiç söylemezdim, ben de gülerdim onlar gibi. Şimdi gülmek mümkün olmadı. Tek tek saymak çok ağrıma gitti. "İkisini dokuzumda, ikisi on ikimde, ikisi on dokuzumda gitti. Beş gece öncesine de iki can bıraktım. Kaldı geriye bir." Bolluğa alıştım diye mi böyle olmuştu? Tek canla yaşayamayacağımı hissediyorum. Kolum kanadım kırılmıştı sanki. Tek canım kaldım diye miydi bunlar yoksa sekiz canımı kaybettim diye mi?

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin