|15| Bol Özlemli Günlerin Kırıntıları

Start from the beginning
                                    

Bir de, onu çok özlüyordu. Şu iki hafta Jungkook'un yokluğunun çok fazla belli olduğunu farketmişti. Bilgisayar başındayken, birileriyle telefonda konuşurken dahi yanına gelip kollarının arasına girmeye çalışan birisi yoktu. Taehyung ile yaşamaya başladığı ilk günlerde ne kadar sessiz ve içine kapanık olsa da son zamanlarda sürekli çatır çatır konuşan, en ufak şeye sinirlendiğinde evde yaygara koparan birisi yoktu. Taehyung, Jungkook'un eksikliğini fazlasıyla hissediyordu ve sevgilisini deli gibi özlüyordu. Bu sebeple her gün onu görüntülü arayamasa da sesli arayıp sesini duyuyordu. Jungkook arada bir ona fotoğrafını atıyordu ve gece uyumadan önce bu fotoğraflara bakarken buluyordu kendisini.

İçi rahat değildi. Jungkook'un bir ay boyunca başka bir şehirde yalnız olacak olması onu tedirgin ediyordu. Yanına en iyi adamlarını bırakmış olsa dahi içinde hep bir tedirginlik vardı. Jungkook'u kendisinden başka kimse koruyamaz gibi geliyordu gözüne. Aynı şeyi Jungkook'un da düşündüğünü biliyordu, ona da hak veriyordu fakat yapacak bir şeyi yoktu kendince. En azından bir ay dayanmalı, bir ay sonrasında ondan daha çok uzak kalması gereken bir durum yaşanmamalıydı.

Bu iki haftada her gün konuşmuşlardı ve ikisi de bundan asla sıkılmıyordu. Taehyung, her zaman olgun kişilikli bir insandı ve vıcık ilişkiler gözüne her zaman gereksiz gelirdi. Her dakika birbirini arayıp soran, uzun uzun konuşup birbirlerinin hayatına karışan ilişkiler gözüne gerçekten gereksiz ve sağlıksız gelirdi. Ki birbirlerinin hayatına karışma konusu hâlâ sağlıksız bir konuydu. Bu sebeple Taehyung, Jungkook'un her zaman özgür bir birey olduğunu biliyor ve Jungkook'a bunu bildiğini göstermeye çalışıyordu. Bir ilişki içerisinde olsalar da olmasalar da onun hayatına karışması söz konusu dahi değildi, Jungkook'un şimdilik birkaç sorumluluğu üzerinde olsa dahi ona karışma yetisine sahip değildi.

Taehyung gibi olgun ruhlu bir adamın her gün sevgilisini arayarak özlemden ağlayacak noktaya gelmesi, pek beklenilir bir şey değildi. O da kendisinden bunu beklemiyordu fakat Jungkook'du bu işte; insanın üzerinde her türlü etkiyi güçlü bir şekilde bırakabilirdi.

Yatağına kurulmuş olan Jungkook, dizisini izlemeye devam ederken her gün olduğu gibi yine Taehyung'un onu aramasını bekliyordu. Bakışları arada bir telefonuna dönüyordu veya laptopun ekranında çıkacak olan herhangi bir görüntülü arama isteğini heyecanla bekliyordu. Heyecandan dudaklarını yerken Taehyung'un gelmesine iki hafta kaldığı aklına dank ediyor, heyecanı daha fazla artıyordu. Bu iki haftayı pek kolay olmayan bir şekilde geçirse de çabuk geçmişti ona kalırsa. Sporla ve dizilerle aklını dağılabildiği için kendisini şanslı hissediyordu.

Dizisini yarılamışken ekranda beliren görüntülü arama davetine karşı yorganı üzerinden attı ve yatakta doğrulup aramayı yanıtladı. Bilgisayarı yatağa koyup ekranda beliren sevgilisinin yakışıklı yüzüne karşı yaralarla dolu olan dudaklarını bir kez daha ısırdı ve bu anında Taehyung'un gözüne çarptı. Jungkook'un sürekli dudaklarıyla uğraşma gibi kötü bir alışkanlığı vardı ve bunu nasıl yok edeceklerdi, bilmiyordu.

"Taehyung, ne yapıyorsun?" Diye sordu Jungkook heyecanla. Masa başında oturan Taehyung onun heyecanlı yüzüne tebessüm etti, her aramayı yanıtladığında böyle heyecanlanıyordu.

"İşlerim yeni bitti, uyumadan önce yüzünü göreyim dedim. Nasılsın? Bir sıkıntı yok değil mi? Evde işler yolunda mı?" Diye sıraladı sorularını. Jungkook kafasıyla onayladı onu, Taehyung sallanan saç tutamlarını öpme isteğiyle dolup taştı.

"Yolunda, merak etme. Ve ben iyiyim, yani sanırım. Seni çok özlemem dışında hiçbir sorunum yok. Sen nasılsın? Yoruluyor musun, bugün neler yaptın?" Diye sorduğunda Taehyung gülerek inceledi deli gibi özlediği yüzü. Elmacık kemiğindeki yarada gezindi gözleri, art arda öpücüklerini sıralamak istedi oraya. Gwangju'ya döner dönmez bunu yapacağına dair söz verdi kendine.

Revolution Where stories live. Discover now