"Sadece komik." Diye yanıtladı onu Minho ve arkada gözlerine çarpan kasklara doğru yürüdü. "Tamam da neden moto- yani Marceline'e biniyoruz? Biraz tırsmıyor değilim açıkçası."

"Annemler arabayı almış -ki araba burada olsa bile henüz ehliyetim olmadığı için şehirde kullanamam. Bir de Blue Neighbourhood'dan Incheon'a giden bir otobüs var ama genelde kasabalılarla tıklım tıklım oluyor, asla binmem. Zaten üç senedir kullanıyorum Marceline'i. Bir sorun çıkmayacak yani, rahat ol Min."

"Peki, sen öyle diyorsan."

"Kolay ikna oluyorsun, sevdim."

Yüzündeki çarpık gülümsemeyle kendi kendine mırıldandığında Hyunjin, Minho duyduğuyla önce göz devirmiş sonraysa kendinin de yüzünde bir sırıtma oluşmasına engel olamamıştı. Üstelik sabahki yakınlaşmalarından bu yana içindeki heyecanı hâlâ taşıyorken.

"Hadi tak elindekini kafana." Derken diğer kaskı da kendi kafasına taktı Hyunjin.

"Oldu mu?" Minho'nun kaskın bantlarını tam kapamadığını farkeden Hyunjin yanına yaklaşıp yardımcı olmuş ve başını olumlu anlamda sallamıştı.

"Şimdi oldu."

Ardından geri çekilip biricik motosikletinin sürücü kısmına bindi ve hâlâ ayakta dikilen sevgilisine binmesi için 'hadisene' bakışı attı. Kahverengi saçlı tek kelime etmeden arka taraftaki boşluğa oturduğunda ellerini nereye koyacağını bilemediği için arkasındaki minik demirlere tutunmuştu.

"Hayır, belime sar kollarını. Onlar pek de sağlam sayılmaz."

Duymayı beklediği cümleyle anında kollarını önündeki bedenin beline sararken bununla birlikte kasktan dolayı ağırlaşan başını da siyah saçlının sırtına yaslamıştı.

"Başlıyoruz, sıkı tutun bebeğim."

(...)

"Ah, sonunda. Bacaklarım uyuştu." Diye isyan içinde konuşurken bir yandan da motosikletten indi ve kaskını çıkarıp soluklandı Minho.

"Hadi ama on beş dakika sürmemiştir bile." Hyunjin sevgilisini yanıtlarken aynı zamanda motosikletini park yerine kilitliyordu.

"Ben de onu diyorum ya, o kadar hızlı sürdün ki bir ara zamanda yolculuk yapacağız zannettim."

"Benim drama queenlik sana bulaşmış sanki biraz."

"Üzüm üzüme baka baka kararıyor işte."

İkili gülüşüp park yerinden ayrılırken Minho, daha önce hiç gelmediği şehri incelemekten alıkoyamıyordu kendini.

"Burası hiç Seul gibi değil.."

"Hiç Seul'e gelmediğim için bilemeyeceğim."

"Seul sokakları fazla kalabalıktır ve sokak başı dans eden, şarkı söyleyen sokak sanaçtıları görürsün. Binaları daha yüksek, iş yerleri daha caf caflıdır."

"Ah, eski şehrini özlemiş olmalısın."

Minho hafifçe başını sallayarak onayladı sevgilisini. "Ama.. buranın havası da çok güzel. Incheonlular eski Kore yaşamını korumuş gibi. Daha az insan ve araba var hâliyle daha az gürültü kirliliği. Yani çok huzur verici bir şehir."

blue neighbourhoodDonde viven las historias. Descúbrelo ahora