9-Kararsızlıklar

94 10 0
                                    

Devran'ın ölümünden birkaç gün geçmişti. Yusuf ile Tahsin, hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam ettiler. Bu belki de Tahsin için oldukça kolaydı, ancak Yusuf için öyle değildi. Hem Devran ve adamlarıyla çatışmaya girmişti, gerçi Tahsin'i kurtarmak için girişmişti bu işe, hem de Tahsin'in tehditlerine uğramıştı. Bu açık bir tehdit değildi belki kimi zaman. Ancak Tahsin zaman geçtikçe daha dikkatli olması gerektiğini anladı. Onca yıl polislikle suçluluk işleri arasında gidip gelmiş ve herhangi bir problem yaşamamıştı. Ancak ilk olarak Ahmet İnci ve sonrasında Devran Kirazlı meseleleri onu büyük bir tedirginliğe sokmuştu. 

Yusuf ise İstanbul'a geldiğine pişman olmuştu iyiden iyiye. Çünkü buraya geldikten birkaç gün sonra, Ahmet'i görmeye başlamıştı. Onun kim olduğunu bilmiyordu, dosyalarda gördüğü adamdı o sadece. Ahmet'in kendisine anlatmaya çalıştıklarına hep kulak tıkadı ya da dinlemedi. Delirmiş olduğunu düşünerek Ahmet'in söylediklerini ciddiye almadı. Tahsin tarafından anlatılan o ''acıklı polis arkadaşımızın kaybolma'' hikayesinden, gereğinden fazla etkilenmiş olabilirdi belki de.  

Artık Devran'a saldırmalarının üzerinden birkaç gün geçmiş ve rahatlamaya çalışmıştı. Kafasını toparladı ve dikkatli bir şekilde görevine devam etmeye karar verdi Yusuf. Tahsin'e karşı dikkatli olmalıydı, Tahsin tekin bir adam değildi. Tecrübeliydi, korkusuzdu ancak tehlikeye düşerse yapabilecekleri konusunda oldukça gözü kara davranabilirdi. Yusuf bundan korktu, en azından bu birkaç geçen gün içinde. Ara ara çıkan haberleri dinledi. ''Kimliği belirsiz kişilerce'' yapılan saldırı sonucu ölmüştü Devran Kirazlı... Olayla alakalı soruşturma sürüyordu.

Şimdi bunları boşverdi. Çünkü bugün annesi ve babası gelmişti onu görmeye. Kahramanmaraş'tan geliyorlardı ve yol yorgunluğu çökmüştü ikisi üzerine. Yusuf onları yormak istemiyordu. Annesi ile babasıyla hasret giderdikten sonra içeriye geçip oturdular. Yusuf birkaç ay geçmesine rağmen daha henüz tamamlamıştı evinin hazırlıklarını.

''Keşke, bizimki de geleydi.'' Kardeşinden bahsediyordu Yusuf.

''Evet, oğlum, evet de. Fırsat bulamadı işte ne yapsın kız. Onun işi de zor.'' dedi annesi.

''Zor tabii canım, gelir inşallah bir dahakine.'' dedi babası. Bir süre sessizlik oldu. Babası, ''Hayriye bir çay koy da içelim sana zahmet he?'' dedi, Yusuf da gülümsemişti bu söylenene. Annesi de Yusuf'a baktı bir an için, ''Çay var mı oğlum?'' dediğinde Yusuf başını salladı. 

''Ne gülüyorsun be?'' dedi annesi gülerek.

''Hiiç. Özlemişim sizi.''

''Özlersin tabii. Hadi Hayriye sen bi çay koy da yorgunluğumuzu alsın.''

''Tamam, tamam. Kalkıyorum şimdi.'' Annesi toparlandı olduğu yerde. Ardından kalkıp gitti. 

''Yusuf, bu polis molis olayları vardı ya?''

''Ne polisi baba?''

''Ya işte senin dediğin adam, kayıp mıymış öldürülmüş mü? Neymiş, bir şeyler söylüyordun sen?''

''Hee.. Evet, onda bir gelişme yok baba, sen de hep bunu soruyorsun.''

''Ne bileyim merak ettim. Adam bulundu mu? Yoksa kayıp mı hala diye bir sorayım dedim.''

''Yok, baba yok. Nereden bulunacak. Adam kaybolalı kaç gün oldu hala bir haber yok.''

''Aramıyorlar mı?''

''Arıyorlar, daha doğrusu arıyorlardı ama sözde. Adam kayboldu, birkaç hafta araştırma yaptılar da nerede yapacaklar. Adamla alakalı bilgi milgi yok hani anasını babasını araştırsınlar diye diyorum. Yetimmiş.''

Kanıt OyunlarıWhere stories live. Discover now