5-Ahmet İnci

130 13 6
                                    

Ferit çok tuhaf hissediyordu. O kadar yoğun duygular içerisinde kalmıştı ki, sanki birkaç saat sonra bir kabustan uyanacak ve her şey geçmiş olacaktı. Ancak böyle olmayacağını biliyordu. Gayet iyi biliyordu ki işler kötüleşmişti ve kötüleşecekti de. Her şey kötüleşiyor, her şey üst üste geliyordu. Bunlarla nasıl başa çıkacağım diye düşündü. Şimdi, Celal'in kapısının önüne gelene kadar, daha önce yapmayacağı şeyler yapmıştı. Bir cinayet, belki bir adam yaralama ve belki birazdan bir cinayet daha diye aklından geçirdi bir çırpıda.

Celal karşısında gülüyordu. Ferit şimdi aklını toparladı. İçinde bulunduğu durum için birkaç saniye düşünecekti. Celal'e bakıyordu. Celal pis sırıtışıyla beraber karşısındaydı. Celal belki de en iyi arkadaşı olan Halil'in öldürülmesine tanıklık etmiş, daha sonra gayet soğukkanlı bir şekilde evine gelmiş ve Ferit'i beklemişti ya da Ferit gelmeseydi, o gelirdi. Ferit şaşıyordu çünkü, sınıfta kalıp binbir uğraşla tekrar okutulmaya çalışılan bu iki arkadaş, birbirinden hiç ayrılmaz, başlarını beraberce belaya sokar ve cezasını da beraber çekerlerdi. Ferit, Celal'i doğrudan tanımıyordu, evet, ancak bu arkadaşının cinayetine tanıklık edecek seviyeye ne ara geldiğine anlam veremiyordu. Her şey korkunçtu, Ferit dehşet içindeydi. Birkaç saniye etrafına baktı, Celal onu bekliyordu. Belki o da bir katildi, katilin psikolojisini yakından bilen bir katil. Bu yüzden Ferit'in ne diyeceğini bekliyordu, belki de karşı bir hamlesini.

''Nereden biliyorsun?'' Ferit bunu söylerken sesi cızırdadı, boğazını temizleyerek tekrar soracaktı.

''Biliyorum.'' 

''Nereden peki? Bizi mi gördün?'' Ferit, gayet soğukkanlıydı. Yaşadıkları onu olgunlaştırmış gibiydi.  Bu kadar sakin oluşuna şaşmıştı.

''Halil'den. Halil zaten sizin buluşacağınızı söylemişti. Şu kolye olayından da bahsetti gerçi.'' Celal, Ferit'in tepkisini izliyordu. Ferit sakindi. Şimdi Celal etrafa bakındı ve sesinin tonunu alçalttı.

''İçeriye gel, içeride konuşalım, başımıza bela çıkmasın şimdi.''

''Yok, burada konuşacağız.'' 

''Peki, sen bilirsin.'' Celal hemen kabul etti. Ferit, Celal'in anında kabul etmesine şaşırmış, peşinden de pişman olmuştu. Belki onu içeride öldürürüm diye geçirmişti aklından, bunu hemen aklından sildi.

''Halil dedi işte. Buluşacakmışsınız. Sonra ben bizim Halil'i takip ettim. O da beni yakaladı. Madem öyle beraber gidelim dedi işte. Sonra ben arkadan izledim sizi.''

''Eee?''

''Ee derken, manyak mısın oğlum?'' Celal sanki, bir şey söyleme sırasının Ferit'e geldiğini hissettiriyordu.

''Beni gördün yani?''

''Aynen öyle, kardeşim, aynen öyle. Bıçakladın adamı düpedüz.''

''Ulan sen bu adamın en yakın arkadaşı değil misin?'' Celal artık gülmüyordu, Ferit'le yapacağı asıl konuşmaya hazırlanıyordu.

''Sana ne lan bundan! Sen ne bok yiyeceksin onu düşün şimdi.'' Ferit etrafına bakınmıştı, sokağın iki başından gelen kadınlar pazar arabalarını çekiştiriyordu. Ferit, Celal'in kendisini izlediğinin farkında, kendine güvenerek:

''Korkmuyor musun?'' dedi. Celal çirkin bir kahkaha attı, zorlama bir kahkaha attı, sanki filmlerin kötü adamıymışçasına.

''He, he korkuyom. Çok korkuyom.'' Ferit, oyununun tutmadığının oldukça farkındaydı.

''Bana bak!'' dedi Celal ve biraz düşündü. ''Seninle bir anlaşma yapacağız.''

''Ne anlaşması?''

Kanıt OyunlarıOnde histórias criam vida. Descubra agora