7-Ahmet İnci'nin Laneti

114 9 7
                                    

Tahsin, son şüphelisi Ferit hakkında oldukça ayrıntılı çalışmalar gerçekleştirdi, ancak sonuçsuz kalmıştı çabaları. Her ne kadar başını belaya sokmaya bayılsa da kendi işlerinde de zaman zaman, aynı Ferit'i içeri tıkmaya çalışmakta olduğu gibi hummalı bir disiplin anlayışına sahipti. Yusuf'u çeşitli noktalara yönlendirerek Ferit'in kuyusunu kazmaya çalıştı ancak başarılı olamamıştı. Şimdilik Ferit beklemeliydi, çünkü biraz suç dünyasını bırakmıştı.

''Sen niye son zamanlarda kaybolup duruyordun Yusuf?''

''Yav amirim, biraz rahatsızım da. İlaç falan yazdırmam gerekiyor.''

''Niye, neyin var ki?'' Yusuf, hayalet gördüğü için psikiyatri servisine gittiğini söylemek istemiyordu.

''Biraz, üşütmüştüm. Midem geçmedi bir türlü, herhalde zehirlenmişim.''

''Öyle mi? Geçmiş olsun.''

''Sağolun Amirim.''

''Bu Ferit piçinin işini de çözemedik be Yusuf.'' Tahsin bunu öyle bir sesle söylemişti ki sanki Yusuf, Ferit'i koruyor ya da bütün beceriksizlikler ona yükleniyordu.

''Valla amirim, çocuk hakkında bir bilgimiz yok, belki de suçsuzdur.''

''Katilin o olduğuna emindim, ama ben de son günlerde vazgeçmeye başladım. Aradan o kadar gün geçti. Çocuktan da bir haber yok. Halbuki bayağı bayağı bana süt gibi biri gelmişti.''

''Öyle amirim, yaniii biraz masum tipli bir çocuk.''

''Neyse, ne!'' Tahsin'in canı sıkkındı. Kimi zaman düzgün konuşsa da konuşmayı bitirirken kabaydı.

Tahsin ile Yusuf arabayla Devran Kirazlı'ya doğru gidiyorlardı. Gerçi, Yusuf bundan habersizdi, nereye gideceklerini bilmiyordu. Ara ara Yusuf dikiz aynasından arka koltuklara göz atıyor ve İstanbul'a gelerek yeni başladığı iş gününden itibaren kendisine musallat olan o ruhun, yani Ahmet İnci'nin olmadığını görünce rahatlıyordu. Bu işi çözmek için kullanmadığı ilaç kalmamıştı, şimdi rahattı hatta birkaç gündür Ahmet'i görmediği için sevinçliydi, Tahsin'in sert bakışlarına ve tedirgin edici ruh haline de alışmıştı nasılsa.

Tahsin de aynı sebepten ötürü rahattı. O da birkaç ay önce, kendi yaptığı pis işlerin ortaya çıkmasına aracılık edecek olan Ahmet İnci'yi ortadan kaldırmıştı. Yine onun iki de bir kendisiyle konuşmasına ve görünmesine maruz kalmış, ancak ona bir kere bile cevap vermemişti. Genellikle günün çoğu ya ailesinin yanında ya da Yusuf'un yanında geçerdi, zaten Ahmet evdeyken kendisine gözükmüyordu ancak ne zaman dışarı çıksa yanındaydı. Ahmet'in ne olduğunu bir türlü anlam veremedi, halbuki pişmanlık hissetmeyecek kadar kör bir kalbe sahipti. 

Yusuf'la beraber yol alırken ona da Ahmet'in hayaleti meselesini çaktırmamaya çalıştı. Aslında ironik bir durum vardı ortada. Hem Tahsin hem de Yusuf, Ahmet'in hayaletinden ya da ruhundan şikayetçiydi. Ancak birisi onu umursamayarak diğeri de bir hastalığın pençesinde olduğunu zannederek Ahmet'ten kurtulmuşlardı. 

Son gaz yollarına devam ettiler, çevre yolunun birkaç adımda bir yanıp sönen ışıklarına aldırmadılar. Tahsin'in emriyle Yusuf kırmızı ışıklarda da geçti, Yusuf ''Nereye götürüyor bu adam bizi?'' deyip duruyor, ancak Tahsin'in yönlendirmelerini de açıktan açığa sorgulayamıyordu. Onu dinlemek zorundaydı, sadece amiri olduğu için değil. Aynı zamanda ondan korkup çekindiği ve onun sert sorgulama yöntemlerine şahit olduğu için de.

Şimdi bir restorana geldiler, bu restoran Devran'ın diğer restoranlarından farklıydı. İlk başta oldukça izbe bir yerdeydi, gözden en uzak restoran olabilirdi. Hiç müşterisi yoktu ve takım elbiseli adamlarla, kanlı atletleriyle çalışan adamlar dışında kimse yoktu etrafta. Yol bomboştu, restoran bir binanın altında yer alıyordu, gözlerin alabildiğine insan yoktu etrafta. 

Kanıt OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin