Kitapta Kaybolmak

155 48 10
                                    

Kitap yazmanın en zor kısmı, ilk kelimelerin başlangıcıdır. Kurgunu ve karakterlerini ortaya koysan bile ilk cümlelerini yazarken zorlanıyorsan orada takılıp kalırdın. Ben de tam olarak o yerdeydim. Her ne kadar tamamlanmış sekiz, basılmış üç kitabım olsa da dokuzuncu kitabımı yazarken takılıp kalmıştım ama oysaki bu ilk denemem değildi. 

Tecrübem sonuna kadar vardı zira boş zamanlarımda sıkılmamak için elime hemen bir kâğıt kalem alır, önümdeki her şeyi betimlerdim. İnsanların hal ve hareketlerini analiz etmeye çalışarak karakter tahlili yapar, bunları kalemim sayesinde hayata geçirirdim. Kitap yazmak konusunda kendime sonuna kadar güveniyordum.

Bilgisayarın ekranına bakmaktan ağrıyan gözlerimi açıp kapattım. Kaç saat burada, bu vaziyette oturduğumu bile hatırlamıyordum. Belki de şimdi zamanı değildi, yazmak için de insanın zamana ihtiyacı oluyordu.

Bilgisayarımı kapatınca gözümü alan, yüzümün her yanına değen beyaz ışık kayboldu ve ben bu sayede gerçek dünyaya döndüm. Kitaplar olmadan sıkıcı ve bunaltıcı gerçek dünyama...

Ayağa kalktım. Oturmaktan hareketsiz kalan bütün uzuvlarım sızım sızım sızlıyordu. Kendime beş dakika ayırarak vücudumu esnetip ağrılarımın geçmesini bekledim. Küçük ama hızlı adımlarla mutfağıma geçtim.

Açlıktan yanan midem bana acıktığımın sinyallerini yolluyordu. Neyse ki dünden kalan ezogelin çorbası vardı, ısıtıp açlığımı giderebilirdim. Ocağın altını açtım ve tencereyi üzerine bıraktım. Üst dolaplardan üç tane çorba kasesi aldım. Ailemi kaybetmeme rağmen yine de üç kişilik yemek hazırlıyor, masaya üç kişilik servis açıyordum.

İlk başlarda bunun yaşadığım bu büyük travmanın psikolojik bir etkisi olduğunu düşünüyordum ama aslında gerçek bu değildi. Babam, her zaman eksiksiz sofraya oturmamız gerektiğini söylerdi. Tüm gün işten güçten bir araya gelemezdik ama yemek masası, bizi görünmez bir bağ ile birbirine bağlıyordu. 

Çorba içebileceğim bir kıvama gelince kasemi doldurup ekmek eşliğinde karnımı güzelce doyurdum. Tabağımı ve kaşığımı yıkadım. Mutfağımı toparlayıp masamın üzerinden bir kalem ve not kağıdını elime aldım.

Yarın dışarı çıkıp eksiklerimi alsam iyi olacaktı, hemen hemen on gündür evden dışarıya sadece çöp atmak için çıkıyordum. Evde doğru düzgün kalan şeyler sınırlıydı.

Bu işimi de halledip odama geri döndüm. Kafama takmıştım, bugün en azından bir kelime yazacaktım. İlk olarak notlarımı okuyarak karakterlerimi benimsemeye, onlar gibi hissetmeye çalıştım. Bunu hallettikten sonra olay örgüsüne baktım ve gözümde olayları canlandırmaya çalıştım.

Aslında bilim kurgu türünde eserler yazıyor, bu sayede de ünüme ün katıyordum ama bu sefer bir değişiklik yapmak istedim.

Romantizm türünde, hayatın saf gerçeklerine eşlik eden bir romanın yazarı olacaktım.

Tek sorun ilk cümleleri yazamıyor oluşumdu. Bir türlü başı gelmiyordu gözlerimi kapatıp düşünmek için kendime yine zaman tanıdım. Ardından, klavyeyi aşındırmaya aşina olan parmaklarım harekete geçti.

...

Bir uğultu duyuyorum. Uzak gibi geliyor ama tam da dibimde yer alıyor. Hareketsiz kalan vücudumu hareket ettirip rahatlamaya çalışıyorum ama bir faydası dokunmuyor.

Burnumu sızlatan bir koku duyuyorum. Bu kokuya oldukça aşinayım. Bu üç yıl önce buram buram hissettiğim ve ömür boyu da unutamayacağım hastanenin kokusu.

Vücudum, sebebini bilmediğim bir şekilde uzanıyor. Burada değildim den son, bunun farkındayım. Daha doğrusu bilincim yerinde ama uzuvlarım bana ihanet ediyorlar.

Kısa Hikayeler Karnavalıحيث تعيش القصص. اكتشف الآن