bölümü daha çok bir şeyler açıklansın amacıyla yazdığım için zıp zıp gibi tarihlerde atladık birazcık. bu yüzden duyguları aktaramamış ve kopukluk hissetmenizi sağlamış olabilirim ama yapmam gerekiyordu çok kızmayın 🥺
bölümü baştan okuyamadım, daha sonra düzeltilmesi gereken yerler olursa geri geleceğim
iyi okumalar
bu aşkın daha en başından, korkuyordum ben sonundan
18 Haziran,
Yoongi
Bir gün daha Jimin'in yokluğuyla başlıyor, beni uyandığıma pişman ediyor, bir hayalet gibi dolanıp dururken üstümdeki sorumluluklar acı çekmeme bile izin vermiyordu. Annem bu halimden memnun değildi, yaşananları bilmesine rağmen güçlü kalmamı istiyordu. Kimse ama kimse bir kez olsun huzur içinde acımla boğuşmama sessiz kalmıyordu. Birileri sürekli dik durmamı, gülümsememi, insanlara iyi davranmam gerektiğini dile getirip duruyordu.
Yorulmuştum.
Gidip kimsenin beni bilmediği bir yerlerde çığlık çığlığa bağırmak istiyordum. Her konuda olgun davranmamın beklenmesinden bunalmıştım. Sağlığıma dikkat etmek istemiyordum, boğazım düğüm düğümken yemek yemek istemiyordum, kimseyle konuşmak, odamdan çıkmak, nefes almak bile istemiyordum ama hayatımda kim varsa bunu bir türlü kabullenemiyordu.
Jungkook'u kamptan sonra elli kere ekmeme rağmen hala bana konuşmamız gerektiğine dair mesajlar atıp duruyordu. Annem gerekiyorsa tekrar psikoloğumla iletişime geçmemi söylüyor, babam neden sürekli surat astığımı soruyor, Ryujin onunla eskisi kadar ilgilenmediğim hakkında bana trip atıyordu. Hiçbiri rahat rahat gönlümle cebelleşmeme, biraz olsun yalnız kalma ihtiyacımı gidermeme izin vermiyordu. Hyuna bir yandan sıkboğaz edip Jimin'le konuşmam gerektiği hakkında canıma okuyor, Jimin diğer yandan neden görüşmediğimize dair mesajlar atıp duruyordu.
İstemiyordum.
Şu an etrafımda kimseyi görmek, duymak, hissetmek istemiyordum ama anlaşılamamaya devam ediyordum.
"Yine gelmeyeceksin sanmıştım."
Karşısındaki tabureye oturduğum gibi büzdüğü dudaklarıyla konuşmaya başladığında masadaki seramik bardakları ona fırlatmamak benim için çok zordu. Jungkook'a da çok sinirliydim. Bu zamana kadar çizgiyi aşıp durmasına hiçbir zaman fazla tepki göstermemiştim ama bir insan yalnız kalmak istiyorsa yalnız bırakılmalıydı işte. Bunu anlamak bu kadar zor olamazdı.
"Gelmeyecektim zaten, rahat bırakmıyorsun diye geldim."
Gözlerini devirip ona fırlatmayı planladığım bardağın içine hızlıca soju doldurdu. Madem buradaydım, en azından burada rahat olacaktım. Bana doldurduğu bardağı Jungkook'un önüne bırakıp açılmamış şişelerden birini kendime kaptım. Beni anca bu haklardı.