12*Bozulan anlaşma

Start from the beginning
                                    

"Beni nereye götürüyorsunuz?"

"Baban bok yoluna gitti. Sen de gitme diye koruma altına alıyoruz." 

"Koruma mı?"

Bir kapı açıldı. Jungkook'un bedeni küçük, karanlık bir odaya bir çöp poşeti gibi fırlatıldı. Onun yıldızları içinde barındıran gözleri bile bu odayı aydınlatmıyordu... Kapı kapandı, bir kilit sesi duyuldu. Jungkook üşümeye başladı. Etrafına bakındı fakat gözleri karanlığa alışamadı. Korkuyordu, yalnız hissediyordu...

Ertesi gün beyaz toz sattı, sokaktaki serserilerden dayak yedi. Kendisini bitmiş bir halde, onu buraya kapatan adamın yanına attı. Adam, dayak yediği için ona tekrar ve tekrar zarar vererek cezalandırdı. Toz satma işini becerebildiği için güzel bir yemekle ödüllendirdi. Sonra tekrar o karanlık odaya kapatıldı.

Günler ilerledi, her şey aynıydı. Tek bir şey hariç her şeye alışmıştı. Dövülmeye, her yerinin kanamasına, ödül yemeğine, sattığı tozlara... Alışamadığı tek şey ise o karanlık oda olmuştu. Her gece oraya tekrar dönüyordu. Gündüzleri ise oraya tekrar dönecek olmanın korkusunu yaşıyordu. Bedeni zarar görse, canı deli gibi yansa da geceleri o odaya dönmekten nefret ediyor, gün hiç bitmesin istiyordu. 

Günler geçti. Çocuk büyümeye devam ederken silahlarla oynamaya başladı. Beyaz tozların yerini kocaman silahlar almıştı. Okuduğu okulun yerini ise kötü adam dolu sokaklar... Tek bir arkadaşı bile yoktu. Hiçbir zaman bir arkadaşı olmamıştı. Onun tek arkadaşı kalbinde, bir gün açmayı bekleyen çiçeğiydi. O karanlık oda hiçbir zaman aydınlanmamıştı. Aydınlanacağı zamanı umutla bekleyen o çocuğun umutları, her gün sattığı silah çantalarıyla birlikte başkalarına gitmişti. 

Bütün adamların patronu olan, ilk kez on iki yaşındayken gördüğü Park Hee Soon ile bir anlaşma yapmıştı Jungkook. Anlaşmaya göre yirmi yaşına basana kadar bu adamın yanında çalışacak, yirmi yaşına bastığı gün ise özgür kalacaktı. Ruh eşiyle mutlu ve özgür bir hayat yaşayabilecekti. Adamın bu anlaşmayı kabul etmesi için gereken büyük koz, çocuğun avuçlarının içinde duruyordu. Sönen umut ışıkları teker teker yanmaya başlamıştı. Odasını aydınlatacak ışıkları kendisi yakmıştı. 

Fakat oda uzun bir süre aydınlık kalamadı... Jungkook, yirmi yaşına basmadan bir gün önce hiç yapmaması gereken bir hata yaptı. Adam anlaşmayı bozdu ve Jungkook'u öldüresiye yaraladı. Göğsüne kocaman bir yanık açtı, bedeninde bıçak kesikleri bıraktı. Vücudunun her köşesini renklendiren morluklar ise Park Hee Soon için çalışan adamların tek tek bıraktıkları izlerdi. 

Ertesi gün Jungkook'un ölümüne karar verildi fakat tarihten bihaberlerdi. 1 Eylül onun yirmi yaşına bastığı gündü ve ne olursa olsun, kim ne yaparsa yapsın ayakları onu ruh eşine götürecekti. Öyle de oldu. Bir şekilde yıllardır tutsak olduğu evden kaçtı ve ayaklarının yönlendirmesiyle ruh eşinin çiçeğini buldu. Artık özgürdü fakat Tanrı, ruh eşlerini sadece buluşacakları gün her şeyden korurdu. Onların Tanrı tarafından korundukları tek gün 1 Eylül 2021'di. Peki şimdi peşlerindeki adamlardan onları kim koruyacaktı?

❄️

"Bak şurada!" dedim sonunda gözüme çarpan takı tezgahını Jungkook'a göstererek. Dün yüzüklerimizi alamamıştık. Tezgahın başında duran yaşlı kadın bize ertesi gün yalnız gelmemizi söylemişti. Açıkçası ne söyleyeceğini ikimiz de çok merak ediyorduk. Aklımda çok fazla soru işareti vardı. Mesela neden sadece bir çift mavi yüzük vardı? Ya da neden yasak olmasına rağmen siyah bir kutuya koymuşlardı? Kadın neden Yoongi ve Jimin yanımızdayken vermemişti yüzükleri? Mavi yüzük istediğimizi söylediğimde yanındaki küçük kız -torunu- neden bizi beklediklerini söylemişti?

RUNAWAY •Taekook•Where stories live. Discover now