3*Titreyen Göz Kapakları

657 72 112
                                    

Bu bölüm fazlaca soft bir bölüm oldu. Okurken hissetmeniz dileğiyle

❄️

Bugün hayatımın dönüm noktası olan gündü. Hayatım bir şekilde dönüyordu ve değişiyordu fakat kucağımda gözlerini zar zor açık tutan beden ne tarafa döndüğümü kavramamda yardımcı olmuyordu. Benim için tek yapabildiği şey gözlerini açık tutmakmış gibiydi.

Ellerim dizime düşmüş olan başına gitti ve parmaklarım kapanmamak için direnen göz kapaklarını okşadı. Göz kapakları korkakça titrerken bayık bakışları yüzümde dolaşıyordu. Kuruyan dudaklarımı birbirine bastırdım ve parmaklarımı yanaklarına indirdim. Yanaklarında kurumuş kan lekeleri vardı. Parmaklarım yanaklarında gezinirken gözlerimi yüzünden çektim ve yavaşça aşağılara indirdim. Üzerinde beyaz ama artık kırmızı olan bir tişört, altında ise gri bir eşofman vardı. Ayakları ise çıplak ve kanlıydı.

Gözlerimin dolmasını engelleyemezken bir elimi yanağından ayırıp gömleğimin en alttaki düğmesine tutunan eline götürdüm. Zarif parmakları kurumuş kan lekeleriyle kirlenmişti. Elinin üzerinde çokça kesik izi ve morluk vardı. Buz gibiydi. Kalbini kalbimde hissetmesem onun ölmüş olduğunu bile düşünebilirdim.

Elini yavaşça tutup sol göğsüme bastırdım ve ben de onun sol göğsü için aynı şeyi yaptım. Yüzü bu hareketimle buruşurken gözlerimden süzülmeye başlayan yaşlar ile birlikte elimin baskısını azalttım. Çünkü ben hala onun acısını hissediyordum ve az önce sol göğsüm bıçak saplanmış gibi acımıştı.

Dönüm noktam tam kalbinin üzerinde ışık saçmaya başlayan mavi çiçek olmuştu. Sol göğsünü tamamen kaplıyordu ve elimin altında nefes alıyordu. Her ne kadar sadece ışıktan ibaret olsa da onu hissediyordum. Kokusunu alıyordum ve parmaklarımla yapraklarını okşuyordum. Kalbini hissettiğim gibi onun çiçeğini de hissediyordum. Onun mavi, ışık saçan çiçeğini...

Bakışlarımı zor da olsa göğsünden ayırıp gözlerine çevirdim. O da parlayan gözlerini göğsümden ayırıp bakışlarıma karşılık vermiş ve ardından uzun bir süre açmamak üzere gözlerini yummuştu. Kalbim heyecandan ve korkudan deli gibi atmaya devam ederken etrafa bakınmaya başladım. Çok geçmeden Jin-Ri ile buluştu gözlerimiz ve yanıma çöküp onun kapalı olan gözlerine baktı.

"Onu eve mi götüreceksin? Durumu kötü görünüyor."

"Eve mi? Bilmiyorum." dedim telaşla. Kafam çok karışmıştı. Onu eve nasıl götürecektim? Evdekiler ne tepki verecekti? Onlara ne söyleyecektim? Soru soracaklar mıydı? Bizi eve alacaklar mıydı? Ya almazlarsa, o zaman ne yapacaktım? Durumu çok kötü görünüyordu. Almazlarsa nereye gidecektim? Hastaneler bu kıyafetlerimle beni kabul eder miydi?

"Buraya sizin evden daha yakın olan bir kulübem var." dediğini duydum Jin-Ri'nin. Bakışlarım etrafta gezinmeyi bırakıp tekrar onu bulduğunda devam etmişti konuşmaya. "Eğer eve gitmek istemezsen oraya götürebiliriz."

"Bilmiyorum. Kafam çok karışık."

"Fazla vaktimiz olmayabilir." dedi bacaklarımın üstünde baygın bir şekilde yatan, henüz adını bile bilmediğim ruh eşime bakarak. Haklıydı, fazla vaktimiz yoktu. Onu bir an önce buradan götürmeliydik.

"Tamam gidelim." dedim kendimden emin bir şekilde. Hayatımda ilk defa kendi başıma karar veriyordum ve bu bile aşırı gericiydi.

"Hadi" dedi Jin-Ri ve ayaklanıp elini uzattı. Dizlerimin üzerinde duran başını ellerimin arasına aldım ve kalkarken kolunun altına girip onu da kaldırdım. Sol elimle sol elini tutarken sağ elimi ince beline yerleştirip ayakta kalmasını sağladım. Jin-Ri de aynı şeyi sağ tarafına yapmış ve az da olsa yükümü azaltmıştı. Her ne kadar zayıf olsa da bu çöp gibi halimle onu tek başıma taşımam imkansız olurdu.

RUNAWAY •Taekook•Where stories live. Discover now