10*Kırmızı Çiçeklerin Bağı

220 25 78
                                    

Dolu dolu bir bölüm oldu. Aylardır yazmamanın acısını çıkardım diye düşünüyorum. Yks geçtiği için sık sık bölüm gelecek. Runaway için şarkı listesi yaptım panomdan linkine bakabilirsiniz

İyi okumalar <33

❄️

01.09.01

Bir bebek sesi duyuldu koca evin sessiz koridorlarında. Yerde oturan, acıdan iki büklüm olmuş genç adamın içine huzursuzluğun tohumları atıldı. Yeni doğan oğlunun sesinin onu huzura kavuşturması gerekirken, adam koca bir yasa boğuldu. Gözlerinden yaşlar akıyordu anlamsızca. Pek sevdiği karısının vefat ettiğini henüz öğrenmemişti oysaki. Ruh eşliği bu olsa gerekti, onun son nefesini verdiğini hissetmişti. Artık kendisi de dünyadaki koca siyah lekenin bir parçasıydı. Bunu kabullenmek istemedi. Suç kendisinde değildi. Her şeye rağmen onu doğurmak isteyen karısında da değildi. Bu vefatın tek sorumlusu annesinin kokusuna kavuşamadığı için boğazı yırtılırcasına ağlayan o bebekti...

Yavaşça oturduğu yerden kalktı ve tam karşısındaki kapalı kapıya baktı. Cesareti yoktu açıp içerideki manzaraya bakmaya. Biri yetişti imdadına. Kapı içeriden açıldı birden ve adam annesiyle göz göze geldi. Annesinin dolu olan gözleri açıklıyordu zaten her şeyi, daha fazlasına gerek yoktu. 

"Ruh eşimi öldüren o katili de al git benim evimden." Duyduğu şeylerin şaşkınlığıyla dudakları aralandı kadının. 

"Ne diyorsun sen öyle. Katil de ne demek? Karının hastalığından haberin yok muydu?"

"O olmasaydı karım ne hasta olacaktı ne de beni bırakıp gidecekti." dedi adam ve içerideki hemşirenin kucağında ağlamaya devam eden oğluna ilk kez baktı. "Onun dünyaya gelmiş olması benim için lanetten başka bir şey değil. Sesini duymak istemiyorum götür onu buradan!"

Gayet sakin başlayan ses tonu küçük bebeği korkutacak kadar yükseldiğinde annesi hızlı hareketlerle bebeğin yanına gidip onu yavaşça kucağına aldı. Doğar doğmaz hem annesini hem de babasını kaybetmişti ama onu canından çok seven bir büyükannesi olacaktı. Onu büyütecek, onunla oyunlar oynayacak, onunla birlikte tekrar anne olacaktı. Az önce onu doğururken vefat eden annesinin koymak istediği ismi bebeğin kulağına o fısıldayacaktı. 

"Jungkook"

❄️

05.03.08

(Nehir Kazası Zamanları)

"Bu ev çok büyük." dedi küçük çocuk kocaman açılmış gözleriyle şehir merkezindeki, kendisi için devasa büyüklükte olan eve bakarken. 

"Burası o küçük köye benzemez." dedi çocuğun küçük kıyafet çantasını taşıyan siyah kıyafetler giymiş adam. Bu adam babasıydı ama yabancı birine bakıyormuş gibiydi Jungkook. Biraz da korkuyordu. Büyükannesi artık yoktu, kendisine ne olacaktı? Bu adamla birlikte mi yaşayacaktı? Bu kocaman yerde nasıl yaşayabilirdi ki? Kaybolursa ne olacaktı? Bu adam da büyükannesi gibi peşinden gelip onu kurtarır mıydı?

"Neden hiç ağaç yok? Burada sadece insanlar mı yaşıyor? Her yerde sadece bina var."

"Evet sadece insanlar yaşıyor. Sen de artık burada yaşayacaksın." Devasa büyüklükteki kapı açıldı ve Jungkook yeni evine ilk adımlarını attı. Büyükannesinin evindeki gibi çiçek kokmuyordu içerisi. Hatta kokusu yoktu bu evin. Her yerde siyah eşyalar vardı. Sadece siyah eşyalar...

"Sen bu  evde doğdun." dedi adam elindeki çantayı salonun ortasına bırakarak. "Daha dün gibi hatırlıyorum."

"Şuradaki bebek ben miyim?" Adam çocuğun işaret ettiği yere bakınca duvardaki büyük çerçeveyi gördü. Bir kadının kucağında iki yaşlarında bir bebek vardı. İkisi de kameraya bakıyorlardı. Kadının gözleri doluyken bebeğin suratında küçük bir tebessüm vardı. Büyük gözleri ve dudağının altındaki beniyle tam olarak Jungkook'a benziyordu. 

RUNAWAY •Taekook•Donde viven las historias. Descúbrelo ahora