Hastanenin aşağısında, kayalara sertçe çarpan hırçın denizin sesi tepede duran pencereden içeriye doluştu. Sanki bu haberi vermek için çocuğu uyarmaya çalışıyordu.

Hiç göremediği denizden ismini almıştı çocuk. Ankaranın ciğer yakıcı ayazında hep denizi görmek için gün saymıştı. Şimdi ise dibinde olduğu denizi göremiyordu. Ne zaman bir şeye çok yaklaşsa kaybederdi. Tıpkı kendi benliğini ararken kaybetmesi gibi...

Bu yüzden kendine Deniz demişti.

O Hazan değil, Denizdi.

Ayak sesleri yatağın ucuna kadar devam etti. Uyuduğunu düşündüğü doktor çocuğun bileğini çözerek, yıllarca vitaminsiz ve doğru düzgün beslenmemiş zayıf bedeninden dolayı çok rahat kaldırmıştı. Uzun boyluydu ama oldukça zayıftı bedeni.

Daha sonra yayları çıkmış yataktan kalkan bedeni, yumuşacık bir yere konuldu. Normalde bir sedye bu kadar yumuşak olamazdı ama yıllardır o kadar kötü şartlar altında büyümüştü ki, kuş tüyüne uzanmış gibiydi.

"Çok yazık." dedi doktor. Ağzından çıkan "cık" sesleri her saniye daha da sinirlendiriyordu çocuğu. Midesi bulandı, kusmamak için belli etmeden derin bir nefes çekti ciğerlerine. Bembeyaz saçları, boncuk boncuk terlemiş ve alnına yapışmıştı.

Bağlı bileği günler sonra Azad edilmenin verdiği acıyla sızlıyordu. Sol eliyle, sağ bileğini ovamak istese de yapamadı. Onun uyanık olduğundan şüphelenmesini istemiyordu. "Uykunda ölecek olman şans senin için, yıllar sonra bir işe yarayacak olman da. Organlarını çok güzel bir fiyata satacağım, hiç merak etme benim küçük oğlum."

Ellerine eldiven geçirme sesi doldu kulaklarına. Sessiz bir yutkunuş geçti boğazından. Bir avucunda iğne bir avucunda neşterle çocuğa yaklaşmaya başladı doktor. Tam başına durmuştu ki, hızla gözlerini açıp, güçsüz bedenine inat beynine fısıldayan sesin emirinde doktora saldırdı. Elinde ne olduğu umurunda bile değildi. Yeterki buradan çıksın ve yeniden özgürlüğüne kavuşsundu.

Doktor ani gelen bu saldırıdan çok çabuk sıyırıldı. Böyle bir şeyi tahmin etmemişti elbette ama daha önce yaşamıştıda. Hızla elindeki iğneyi yere fırlatarak çocuğun kendine karşı koymasına izin vermeden neşter ona doğru savurdu. Kolunu kesen neşter, ona hiç acı vermemiş gibiydi. Direnmeye devam etti. Hızla bir kez daha atıldı doktorun üstüne elindeki neşter yere savurmasını sağlayarak yaşına göre olgun yumruklarını salladı suratına.

Ardı ardına vururken, düşen doktorun hemen baş ucunda duran zehri aldı kanayan eliyle. Alır almaz doktorun kendisine saldırması sonucu bu kez yerde yumruklanan o olmuştu.

Tertemiz bembeyaz yüzü kanın o yoğun kırmızısına bulanarak masumluğunu lekeledi. Sadece yüzü değil kolundan damlayan kan, tertemiz beyaz zeminide aynı şekilde kana bulanmıştı. Her seferine sağ gözünün üstüne yediği yumruk onu kör edecek kadar sertti.

Başını sertçe vurduğu için aklı gidip geliyordu.

"Seni p*ç kurusu! Demek bana karşı gelirsin ha! Seni canlı canlı öldüreceğim!" vurmayı keserek yerden neşteri aldı doktor. Tam çocuğun kalbine saplayacaktı ki, karnına enjekte edilen iğnenin ucuyla donup kaldı bir süre. Zehir batırır batırmaz etkisini gösterebilecek bir güçtedyi. Saniyeler içinde kurbanını dondurur ve acı içinde ölmesinı sağlardı.

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
BalınWhere stories live. Discover now