4. Bölüm

1K 182 52
                                    



"Hayır, sen kimsin ki bana Güzide diyorsun? Her şeyi anlıyor bir tek Güzide denmesinden hoşlanmadığımı anlamıyor. Hoca sana Güz diye tanıştırmış zaten. Ne diye çıkıntılık yapıyorsun ki?"

Ahsen'in yüzüme bakmadan yolu izleyişine bozulup onu dürttüm. "Bir şey desene. Duvara konuşmuyoruz herhalde, sana anlatıyorum."
Serzenişlerimden bıkmış bir şekilde başını sallayarak bana baktı.

"Gerçekten insanın yaşam enerjisini alıp götürüyorsun Güz. Kulüpten çıktığımızdan beri mızmızlanıyorsun, asla susmadın."

Sözleri üzerine kaşlarımı çattım. Kerim'e olan kızgınlığımda haklı olduğumu düşünürken destek bulamamak canımı daha da sıkmıştı.

"Bak bakayım ben Güzide insanı mıyım?" diyerek ona döndüm. Ahsen yolun ortasında durdu. Yüzüme ciddiyetle baktı. Dışarıdan bakan biri için komik bir görüntü oluşturuyorduk.

"Yok, asla değilsin. Hele böyle gözlerini belertmişken hiç Güzide bir insan olamazsın," deyip güldü. Etrafına baktı. "Yolun ortasında konuştuğumuz şeye bak Allah aşkına. Bizi gören de nitelikli bir sohbet yaptığımızı düşünür."

Gözlerimi kısarak ona baktım. Güz meselesi benim için önemliydi ve Ahsen'in bilerek böyle davrandığını bilmesem sert çıkabilirdim.

"Lale hoca da ne diye tanıştırdıysa beni orada. Sessizce odadan ayrılacaktım, sinirlerim de zıplamayacaktı," dediğimde Ahsen zoraki bir gülümsemeyle, "Medeni insanlar bir ortamda karşılaştıklarında iletişim kurup muhabbet ederler. Seni bir türlü muasır medeniyetler seviyesine ulaştıramadık." dedi. Onun sözlerini umursamadığımı gösterircesine ellerimi savurdum.

"Bir de geniş geniş sırıtıp duruyor. Ortalıkta komik bir şey de yok ki, her dakika gülüyor," Aklıma bakışları geldiğinde hiç vakit kaybetmeden zihnimden kovaladım. Düşüncelerimde sıklıkla yer alıyordu. Bu beni çileden çıkartırken bir de muhabbetlerime dahil edersem kendime çıkış yolu bulamazdım.

"Neyse, ben dedemlere geçeceğim. Burada ayrılalım," deyip Ahsen'le vedalaştım. Dedemler bizim eve on dakikalık mesafede oturuyorlardı ve akşam için yemeğe davet etmişlerdi. Babamla yıllardır aramızda olan gerilimin aksine dedem ve babaannem beni hep desteklemiş, babamın inadını yıkmak için çabalamışlardı.

Dedem ve babaannem köyde doğup büyümüş insanlardı. Ben ilkokuldayken babam radikal bir karar verip onları buraya getirmişti. Kışın köyde çok fazla insan olmuyordu o nedenle kışları İstanbul'da, yazları memlekette geçiriyorlardı.

Eve vardığımda kapıyı çaldım. Babaannemi karşımda görünce o daha bir şey demeden boynuna sarıldım, elini öptüm. Elini öperken coşkuyla "Şampiyon kızım gelmiş, hoş gelmiş. Gir içeri, herkes masaya oturdu bile," dedi. Ayakkabılarımı içeri alırken kalbimde ufaktan başlayan gerilimi hissedebiliyordum. Ellerimi yıkayıp salona geçtiğimde herkesin gözünün üzerimde olduğunu görüp gerildim. Terlediğimi hissederken sessizce yerime geçtim. Aile ortamında olsak dahi insanların bakışlarının üzerimde olmasından hoşlanmıyordum. Ne kadar az dikkat çekersem o kadar iyiydi benim için.

"Saat kaçta toplanacağımızı biliyorsun Güzide, neden gecikiyorsun?" Babamın sert sesiyle bakışlarımı çorbamdan kaldırıp ona çevirdim.

"Kusura bakmayın," deyip sustum. Babam birçok şeyde olduğu gibi bu tercihimde de bana karşı çıkmış, inatla Güzide diye seslenmeye devam ediyordu.

Dedem sırtımı sıvazladı. "Bir şey olmaz, iftar saati değil ya. Torunum gelmeden boğazımdan geçmedi zaten. Ama Ramazan olsaydı hiçbirimiz beklemezdik bak," deyip güldü. O gülünce masadaki herkes ona eşlik etti. Dedem hep böyleydi, ortamı yumuşatmak için çaktırmadan ufak dokunuşlar yapardı.

Beni Sen İnandırWhere stories live. Discover now