30-Beynin derinliklerinde

Start from the beginning
                                    

"Bu mümkün mü? Başbakanla görüşmek bu kadar basit mi?" diye sordum.

Ajan, "daha önce başbakanın korumalığını yapmıştım, kendisi beni sever. En azından dinlemesi için ikna edebileceğimi düşünüyorum" dedi.

İçimde bir ümit oluştu, kendimi açık etme pahasına başbakanın desteğini almayı deneyecektim.

"Hadi deneyelim, başarılı olursak hem Yu-Mi'yi, hem de cihazı koruyabilirim."

Ajan randevu almak için telefon görüşmesine başlamıştı, ben de Yu-Mi'nin yanına gidip babasının durumunu kontrol etmek istedim.

"Mert sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Babam artık beni hatırlıyor, doktorlar bile şaşkın."

Yu-Mi'nin heyecanı görülmeye değerdi. Doktorların şaşırması normaldi çünkü literatüre aykırı bir deneme yapmıştım ve başarılı olmuştum. Nöronların bağlantılarını yeniden düzenlemek için yaptığım çalışma sonucunda, Kang Ho tamamen düzelmişti.

Yu-Mi'nin sevincine ortak olmak için yanına gidip sarıldım, babasının bakışlarını umursamadan yaptığım harekete kız bile şaşırdı.

Kang Ho yarım ağızla teşekkür ettiğinde, yaptığım şeyin ne olduğunu bilmediğini düşündüm. Anılarını hatırlamasının benim sayemde olduğunu öğrense de, nasıl yaptığım konusunda bir fikri yoktu.

Yu-Mi ile babasının arasında kalmak istemediğim için geçmiş olsun diyerek ayrıldım. Bu iş sandığımdan daha fazla yormuştu zihnimi, dinlenmek amacıyla doğruca otele gidip kendimi yatağa attım.

Uykumun en derin yerinde üzerimde bir ağırlık hissettim. Gözlerimi açamıyordum sanki birer külçe gibiydiler. Nefes almakta zorluk çekmeye başladım. Ağırlığı üzerimden atmaya çalıştığımda vücuduma hâkim olamadığımı fark ettim.

Elim kolum bağlanmış gibi milim oynatamıyordum. Yavaş yavaş panik vücudumu ele geçirdi, çaresizlik içinde ne yapacağımı bilmeden yatıyordum.

En azından üzerimdeki ağırlığı görmeliydim, gözlerimi açamadığımdan üçüncü gözüm ile görmeye çalıştım.

Siluetini gördüğümde üzerimdeki ağırlığın bir varlık olduğunu anladım. Aurası yoktu ama karanlıkta bir fener gibi belli oluyordu.

Beni ele geçirmesine engel olmak için her türlü gücümü kullanmayı deniyordum ama işlemiyordu. Odanın içinde birilerinin dolaştığını hissettim, başucuma yaklaşana kadar varlıkların kim olduğunu anlayamazdım.

"Seni zapt etmek düşündüğümden de kolay oldu insan."

Gözüm kapalı bile olsa, konuşanın Teykel olduğunu anlamam fazla zamanımı almadı. Beni tuzağa düşüren oydu ve şimdi karşıma geçmiş eğleniyordu.

Benim konuşamadığımı bildiği için rahatça konuşmayı sürdürdü. "Şimdi seni kim kurtaracak ukala insan?"

İnsan kelimesini tükürür gibi söylüyordu, korunma duasını hatırlamaya çalıştım. Üzerimdeki varlık hareketlerimi engellediği gibi, düşünmemi de engelliyordu. Aklıma bir türlü gelmeyen duadan başka bir çıkar yol bulamamıştım.

"Kendine çok güçlü düşmanlar edindin yakışıklı" dedi bir ses. Kâbuslar Kraliçesi bet sesiyle kendini belli etmişti. Küçük düzenbazlar dediği varlıklarla birlik olmuş, beraberce çaresizliğimin keyfini sürüyorlardı.

Ne kadar daha bu sıkıntıya katlanacağımı bilemiyordum. En azından rahat nefes alabilmek iyi gelebilirdi.

Teykel düşüncemi anlamış gibi bir işaretiyle üzerimdeki ağırlığı oluşturan varlığı uzaklaştırdı. Tekrar derin nefes alabildiğime şükredip gözlerimi açtım.Otel odama baktığımda odamın neredeyse tamamının cinlerle dolu olduğunu gördüm.

"Kalabalık grup karşısında bir şansım olur mu?" diye düşünürken, artık duayı hatırladığımı fark ettim.

İçimden duayı tekrarlamaya başladığımda grubun bir anda dağılacağını düşünüyordum. En son seferde, Teykel'in bedeni yanmaya ve yaralar oluşmaya başlamıştı.

Bu sefer de aynısının olmasını ümit ederek duayı tekrarlamaya devam ettim. Karşımda hiç etkilenmeden durmaya devam etmeleri beni şaşırtmıştı.

Etkilenmedikleri gibi dalga geçmeye başladılar. Hepsi birden dalga geçip şamata yapıyorlardı. Teykel "ne oldu insan, bu sefer işe yaramadı mı?" diye sordu.

Neler oluyordu böyle? Güçlerim, dualarım işe yaramazsa beni ne kurtaracaktı?

Teykel zaferinin tadını çıkarırken, "senin kalbini söküp üzerinde tepineceğim" diye tehditler savuruyordu.

Yu-Mi ve Hacı Anne aklıma geldi, onları son kez görebilmek istiyordum. Hacı Anne'yi yardıma çağırmak düşüncesindeyken, aniden göğsümde bir baskı hissettim. Baktığımda, gördüğüm şey kimi olsa delirtirdi.

Teykel dediğini yapmış, elini göğsüme sokup kalbimi avuçlamıştı. Elini çekerken kalbimin hala attığını görebiliyordum. Kan ellerinden süzülürken, damarlarımı tek tek kopararak kalbimi tamamen çekip aldı.

Kalbimi zaferle havaya kaldırırken, ben neden hala ölmediğimi düşünüyordum. Böyle bir olay ancak kâbuslarımda yaşabileceğim kadar uçuk bir şeydi.

Kâbuslar Kraliçesi kahkaha atmaya başladı, "hâlâ anlamadın mı yakışıklı?"

Kâbuslar Kraliçesi bizzat buradaysa bu bir kâbus olmalıydı, başka bir mantıklı açıklaması yoktu. Uyanmak için kendimi zorladım ama kraliçe izin verene kadar uyanamadım.

Sonunda gözlerimi açabildim ve çevreme baktım, oda bomboştu. Kalbim hâlâ benimleydi ve atıyordu. Bu sadece kraliçenin oyunu olamazdı, Teykel'in de parmağı olmalıydı.

Adını düşünmem yetmiş gibi bir anda odanın ortasında belirdi. "Şimdilik bu ders sana yeter, kâbuslarında yer almaya devam edeceğim. Uyumaya korkacak hale geleceksin insan."

Teykel'den korunmak için dua okumaya başlamadan birden kayboldu. Ter içinde kalmıştım, gerçek ile kâbus arasındaki ince sınırı anlayamadığımdan, ömrümden ömür eksilmişti.

Bunca sessizliğin ardından düşmanlarım birleşmiş ve bana oyun oynamışlardı. Eğer önlemimi alamazsam Teykel'in dediği gibi uykulara elveda demek zorunda kalacaktım.

Duamı ederek odada gizli varlıklar kalmadığından emin olduktan sonra, üzerimdekileri çıkarıp soğuk duşun altına girdim. Suyun değdiği yerlerde vücudumdan buhar çıkıyordu.

Kendime gelmiştim, havluyla kurulanırken gözüm aynaya ilişti. Ayna buhar tutmuştu, ben bakarken, görünmeyen bir parmak aynaya bir şeyler yazmaya başladı.

Yazı belirdikçe bunun gerçek olmaması için dua etmeye başladım.

-DEVAM EDECEK-

Yayımlanma tarihi: 29.04.2015

Y.N: Bölümü beğendiyseniz oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.

Üçüncü Göz (SY)Where stories live. Discover now