Bu evde Cihan kurnazsa, abiside tilkiydi. Kardeşinin neler yapabileceğini kestirebilen tek insandı. "Cihan, sinirlerimi geriyorsunuz abicim! Bir daha yanımıza gelmek için ararsanız oraya gelir sizi yakarım! Duydun mu!?"

Cihan derince yutkunup görmediğini bile bile başını aşağı yukarı salladı. "Peki abicim, sen nasıl istersen." Şahin telefonu kapatarak arka cebine sıkıştırdı. Kafasını Balından tarafa çevirince deli gibi eğlendiğini gördü. Yanındakine adamı görmek sinirini bozsada, Balın mutlu olduğu için hiçbir şey demedi.

"Hasan abi, ben bir lavaboya gireyim Balın sana emanet." adamdan onay alınca, arkasına baka baka restorandan içeriye girdi. O girince, yanından geçen dövmeli adamla bir kaç saniye bakıştı Şahin. İçinde tuhaf bir his oluşurken baş selamı verdi. Aynı karışılığı alınca hiç beklemeden girdi tuvalete. Her şey normaldi ona göre, yanından geçtiği kişinin seri katil olduğunu bilmiyordu. Aslında kimse bilmiyordu. Bir kaç gün önce tutuklandığı yerden çıkması uzun sürmemişti.

Delil yetersizliğinden dolayı adli kontrol şartıyla salınmıştı yine sokaklara. Sürekli kendisine isim ve fotoğraf yollanıyor, onları öldürmesi için para veriliyordu. En az 100 yakın kurbanı vardı, hepsi toprağın altında cehenneminde dibindeydi onun için. Ve artık sadece birinin peşindeydi, küçük bir kız çocuğunun... Onu öldürmesi gerekiyordu, hiç acımadan, ağlamasını görmezden gelerek kafasına sıkması gerekiyordu.

Yapacaktı da, sadece zamana ihtiyacı vardı. Kafasındaki siyah şapkayı biraz daha aşağı kaydırarak dışarıya çıktı. Tahta merdivenin gıcırtısını önemsemeden yavaş adımlarla indi. Gözleri görmek istediği kişiyi bulunca, memnunca gülümsedi. Saçları güneşte daha parlaktı, gözlerindeki hüzün gitmiş yerine denizleri andıran masmavi ışıl ışıl gözler gelmişti. Öyle güzel gülümsüyordu ki etrafa, bir an nerede olduğunu unuttu adam.

Dakikalarca orada durarak izledi kızı. Daha sonra yavaşça tamamladı basamakları. Uzun yapılı bacakları hiç zorlanmadan geçmesini sağladı çitlerden. Elleri cebinde, midillinin üstünden inmeye çalışan kızın yanına doğru ilerledi. Eğitmen gelen adamı fark edince kaşlarını çattı. Bu Balının abisi olduğunu söyleyen kişi değildi.

Yüzünün ürkütücülüğü ve koyu kahve gözlerinin içindeki vahşeti görebiliyordu sanki.

"Buyurun?" dedi kendinden emin bir sesle. Sonra Balın tanıyor mu diye midilliden inen küçük kıza baktı. Katil fazla rahat hareketlerle Balının önüne eğildi. Eğitmen umurunda bile değildi. Canını fazla sıkarsa icabına bakardı nede olsa değil mi?

Balın kafasına taktığı kaskla büyük bir savaş içindeydi. Bir türlü çıkmıyor diye oturup ağlayacaktı neredeyse. Katil, görünmez bir kanla kaplı uzun ince parmakları olan ellerini minik kızın yüzüne değdirmeden çıkarıp açtı. Kirli insanların kanıyla bulanmış ellerinin nedense bu masumluğa bulaşmasını istememişti.

Ona acıma dimòniu, eğer acırsan intikamını alamazsın!

Gözlerini sımsıkı yumdu. Aklında gezinen ses, onu katil olmaya zorlayan en önemli faktördü. Şizofreni teşhisi konulduğunda henüz on altı yaşında gencecik bir delikanlıydı. Tedavi olmayı kabul etmişti ama o aptal doktorlar onu iyi etmek yerine daha da hasta ederek ölmesi için her yolu denemişlerdi.

Verdikleri ilaçlar yanlıştı, getirdikleri yemeklerin içinde çeşitli kimyasallar bulunuyordu. Dişlerini sıktı. İlk cinayetini, onu öldürmek için gelen bir doktorla işlemişti. Doktor değil, katildi.

Bir katil bir çocuğu öldürür, geriye bir canavar kalır. Bir çocuk bir katili öldürür, ölen kişinin günahıyla süslenir.

"Beni hatırladın mı?" dedi Balına gülümseyerek. Bir katil olmasının yanı sıra iyi bir oyuncuydu. Ya da yalancı mı demeliydi? Balın karşısında gördüğü yüzle bir kaç saniye duraksadı. Eğitmen kızın bu duraksamasından sonra katili itecekti ki Balın tatlı tatlı konuşmaya devam etti. "evett, ati abimle göydük seni."

BalınWhere stories live. Discover now