Kırılmamak Elde Değil.

47 13 8
                                    

Eski yıpranmış, iki katlı tahta evinin üst katında, gece uyuyamayıp dönüp durduğunda sürekli gıcırdayan vişne renkli koltuğunda açıldı bilinci, Taehyung'un.

Zorla da olsa kalktı, koyu kahvesini içti, hızlıca dişlerini fırçaladı, sabah rutin ve sıkıcı olan her şeyi yaparak savsak adımları ile balkona çıktı. Aslında konu bu evi nasıl aldığına geldiğinde, cebinde kuruş bile olmayan gencecik birisi için oldukça komik bir hikâyeye sahipti kendisi zîrâ dedesinden kalan bu ev o kadar eski ve estetik açıdan berbattı ki, hiçbir akrabası burayı alıp dekore etmeye tenezzül etmemişti. Böylece herkes, çocuğu buraya bırakabilecekleri konusunda hemfikir oluvermişti. O da birkaç kutu boya, arkadaşına diktirdiği kumaşlar ve şuradan, buradan bulduğu mobilyalar ile yaşanılabilir hâle getirmişti evi.

Gerindi bir süre, balkondan insanları izledi.

İnsanların ne kadar aptal olduğunu ve şayet almayı unutursa tüm gününün kötü geçeceği ananaslı gazozunu hatırlattı kendisine, dengesiz havaya bakılırsa da lacivert bir gömlek ve krem bir pantolon kurtarırdı onu.

Her şeyi tekrardan kontrol etme gereği duydu ister istemez; kulaklığını almıştı, okuduğu Rus romanı, iki paket kraker, turuncu not defteri ve biri tükenmez, biri normal olmak üzere de iki kalem bulunuyordu çantasında, evin kapısı da kilitlenmişti üç kere.

Güzel. Artık gidebilirdi.

Bir alışveriş merkezinin sinema bölümünde IMAX ekran temizleyicisi olarak çalışmak hiçte kolay değildi, sabır zorlar, vücut yorardı. Tabiî ki o 22 metrelik ekranı temizlemek dışında, koridorları silmek ve salon yerlerini süpürmek gibi amelelikler de yapması gerekiyordu, Tanrı kahretsindi patronunu. Gerçi Tanrı genellikle ettiği duaları yanlış duyuyordu sanırım zîrâ genellikle sevgili kulu Taehyung'u kahrediyordu, neyse belki kilisede düzgün duyardı.

O şişko güvenliği görmesi ile gözleri kısıldı, bu moruk bir süredir Taehyung'un sinirini bozma cürretinde bulunuyordu. Hayatı, ailesi ve geçmişi hakkında sorulan lüzumsuz sorulara karşı verdiği cevaplar genelde kibar bir biçimdeydi fakat genelde içinden çığlık atıyordu.

"Selam Tae!"

"Uh, hey, selam?"

Babacan bir tavır ile verilmiş selamlar, oğlanın içindeki gerginliği arttırıyordu. Genellikle hazırcevap kişiliği bazen anlamsız kelimeler döküyordu. Güvenliği geçip, asansörü bekledi. Sinema katına çıktığı gibi ise, patronunun birilerine bağırışını duydu.

Dostum, bugün gerçekten de uzun bir gün olacaktı.

Üstünü giyindikten sonra, rutin işlerine devam etti, patronunun görüş alanında bulunmamaya özen göstererek dolaştı etrafta, ananaslı gazozunu buzdolaplarından birine koydu, bir kere verdiği yemek molasından sonra ise öğlen zamanı, mesaisi bitmiş oldu.

Şu lanet binadan çıkarken derin bir nefes verdi Taehyung, kendini karşıdaki parkın çimenlerine attı sonunda. Akşam üstüne doğru yeniden kiliseye gidecekti ve merak ediyordu, aklına takılmış olan huysuz hanımefendi olacak mıydı orada? Onunla yeniden küçük bir münakaşa içinde bulunup eğlenebilme fikri, moralini yükseltiyordu. Bir dakika! Ya onu vaaz verirken görürse? İşte bu oldukça dalga geçeceği bir şey olurdu.

Ananaslı gazozunu açtırmak adına yakınlardaki bir esnafın yanına gitmiş ve sonra da bir paket sigara almıştı, eve geri gidip gitmemek arasında kalsa da hissettiği yorgunluk onu tekrardan parka yönlendirmişti.

Bu sefer tembellik etmeyip ağaçların gölgesinde bir yere oturup romanını çıkardı, sigarasının acısını ananaslı gazozunun tatlılığı ile dengeleyerek saatlerini geçirdi, kaç satır geçti, kaç sayfa çevirdi bilinmez yine de aklının büyük bir köşesini çatık kaşları ile kendisine bakan kahverengi gözlere adadı, dudaklarının somurtuşu ve kollarını çocukça göğsünde birleştirişini tekrar resmetti kafasında; bu dudaklarının kıvrılmasına sebep oluyordu, şikayeti de yoktu aslında lâkin her şey bu kadar basit değildi.

Çalan telefon, bütün bu güzelliğin çürümesine sebep oldu. Şimdi parktaki oynayan çocuklar yerlere devrilmiş, çiçekler solmuştu, kuşların ötüşünü de duyamıyordu artık. Bütün o güzel renkler nasıl olur da elinden böylesine kolayca alınabilirdi bir arama ile?

[~]

Adımları hızlıydı. Gergindi. Çehresindeki düz ifade ve etrafındaki hiçbir şeye değmeyen gözleri yeterince soğuk bir hissiyat yaratıyordu etrafındakilerde. Aptal gibi hissediyordu az önce kaçırdığı tekne seferi yüzünden, daha fazla hataya lüzum yoktu. Olamazdı. 15 dakikada bir gelen teknelerden birisini beklerken bile deniz kenarında adım atıp duruyordu. Daha yolun başında amacından sapacak hâle gelmişti, ne uğruna, gördüğü atarlı bir hanımefendi için mi? Ah, bazen anlamıyordı kendini.

Tatmin olduğu gerçeğini engellemeye çalışıyordu aslında. Birinin ona, onun silahı ile karşılık verişinin tatmin ediciliğiyle vurulmuştu, kızın sözleri değildi onu vuran veyâhut aklına takılan.

"Bekleyen yolcular, teknemiz geldi!"

Hemen arkasını dönüp kalabalığa karıştı. Önündeki herkesi teker teker itti desek yeri idi.

"Hey!"

"Dikkat etsene!"

İnsanların serzenişleri arasında, teknenin en köşesine geçti denizin ortasındaki kiliseye yol aldı. "Günahlarından arınmak" adına gittiği kiliseye, Tanrı'ya yalvaracağı yere gidiyordu lâkin hepsini bir kenara bırakalım, tüm bu inanç saçmalağı Taehyung'un umursadığı son şey idi; onun işi kilisenin kendisinde değildi.

Ah, işi alırken vicdani olarak pek bir şey hissetmemişti zîrâ duyduğu rakamlar gözlerine bir perde çekmesine yardımcı olmuştu. Belki de biraz da bulunduğu konum, onu kendisini bu şekilde teselli etmesi adına eğilimli hâle getirmişti fakat bunun üstünde durarak zaman kaybedemezdi ya.

Tekne durdu, insanlar kalktı, oğlan ise acele etti, herkesi geçti ve soğuk nevale tavırlarıyla kilisenin insanları karşılamak adına açılmmış kapısından geçti, etrafını gözlemledi bir süre durup.

Kendisi ile çelişirdi Taehyung.

Çok, çok fazla çelişirdi.

Sokaklarda yürürken, tekneyi beklerken, kiliseye gelirken zihninde bulunan bütün keskin düşüncelerin gördüğü rahibe ile duraksamaya uğradığını biliyordu, sonuna kadar farkındaydı ve bu hissettiği rahatsızlığı arttırdı, yüzündeki tekdüze ifadenin kalıcılığını sağlamak adına her şeyini vermeye hazırdı.

"Bay Kim! Sizi bugün de burada görmek ne güzel!"

Duyduğu ses ile gözlerini zar zor çekti, kızın huysuz bir ifade takınmış çehresinden.

"Sizi de aynı şekilde efendim!"

Kilisenin sahibi ile bir tokalaşma gerçekleştirdiler, biraz sahibin karısı ve çocukları sonra da oğlanın neler yaptığı derken insanlar yavaş yavaş yerleşmeye başlamıştı, yaptığı bu anlamsız küçük sohbet Taehyung'un zihnini gevşetmişti bir nevi. Daha şimdiden yalpalıyorsa nasıl devam ettirecekti ki bunu?

Vaazların başlamasına yarım saat gibi bir süre vardı daha, sigara içmek için yeterli fakat düşüncelerini sabitlemek için çok kısaydı.

Kilisenin merdivenlerine bıraktı bedenini. Çantasını omzundan çıkardı ve günün 4. sigarasını çıkardı paketten, rüzgar olmadığından rahatça yaktı sigarasını ve nefes aldı.

"Hey."

Dudakları düz bir çizgi hâlini aldı, açmadı ağzını, kafasını çevirmedi, gözlerini baktığı mermerlerden çekmedi.

"Ne yani? Beni görmezden mi geleceksiniz?"

Yine bir dönüt vermedi ona. Gerek yoktu. Bir gülüş duydu kızdan fakat iyiye yorabileceği türden değil idi.

"Gerçekten de rahibe olduğum için rahatsız mı oldunuz benden?"

"Hayır."

Yanlış anlaşılmalardan hoşlanmazdı katiyen. Sadece bu yüzden cevap vermişti lâkin yine de kendini tutamadı onu iğnelemek istemekten.

"Pekâlâ siz hanımefendi? Gerçekten de sizin ile konuşmuyorum diye kırıldınız mı yani?"

Oğlanın sorusu ne kadar imalı ve gerçeği yansıtmıyorsa, kızın dönütü o kadar gerçek ve sitem doluydu.

"Kırılmamak elde değil."
_______________________________

Yana Yana, Yan Yana.Where stories live. Discover now