yedi- "caramel macchiato?"

95 8 12
                                    

بسم الله الرحمن الرحيم

Yazardan

Habibe arkadaşının Türkiye'de olduğundan habersiz artık kalıplaşmış o hayatını yaşamak için uyandı. Besmelesini çekip yatağından kalktı. Komodinindeki tokayla saçlarını toplayıp banyoya gitti sallana sallana. Yüzünü soğuk suyla güzelce yıkayıp kendine geldi. "Habbee kuzum gel kahvaltıyaa!"

Babaannesinin sesini duyduğunda yine tam vaktinde uyandığını anlayıp odasından çıktı. Gülümseyerek mutfağa gitti. "Ne gerek vardı sultanım ben kendim hazırlayıp yerdim, sen işine baksaydın ya." Babaannesini yanağından öpüp çekmeceden bir meyve bıçağı aldı ve sofraya oturdu.

Babaannesinin ısıttığı ekmeklerden birini alıp tereyağı ve bal sürüp yemeye başladı. "Halamla birlikte alışverişe mi gideceksiniz bugün?"

"Evet kızım dükkan sana emanet. Deden de bizimle gelecek. Düğün hazırlıklarına başlamamız lazım artık."

"Tamamdır ben bakarım dükkana. Babamlar düğüne gelecekler dimi?"

"Tabi gelecekler kızım. Hatta bir ay öncesinden gelmeyi düşünüyor annen. Hem seni özlemişler."

"Ben de özledim sultanım."

"Neyse kızım haydi Allah'a emanet ol biz çıkıyoruz."

"Kolay gelsin babaanne."

...

Habibe kahvaltısını yapıp dükkana inmişti. Babaannesi ve dedesinin evi dükkanın üst katındaydı.

Dükkanı güzelce temizlemiş daha sonra gelen kuzeniyle birlikte açmıştı. Kuzeni mutfakla ilgileniyor Habibe de siparişleri alıyordu.

Henüz erken olduğundan müşteri azdı. İş çıkışına doğru kalabalıklaşırdı burası. Habibe masalardan birine oturmuş dışarıyı seyrediyordu ki dükkanın önünde siyah takımlı bir genç adam gördü. Genç adam durmuş dükkanın üzerindeki yazıyı inceliyordu. Bir telefonuna bakıyor bir de dükkanın adına. Habibe bir estağfurullah çekti. Deli miydi neydi, iki saattir aynı yere bakıyordu.

Genç adam sonunda içeri girmeye karar vermiş olacak ki yerinde kıpırdanıp siyah ceketinin düğmesini ilikledi ve içeri girdi. Karşılaştığı sıcacık havayla yüzüne bir rahatlık yayıldı. Bir masaya oturdu ve etrafına bakındı. Siyah takımlı adamın hemen ardından elinde kamerasıyla etrafı çeken bir genç adam girdi.

Habibe yerinden kalkıp siyah takımlı genç adamın yanına gitti. "Buyrun?"

Eymen Selçuk başını kaldırıp göz ucuyla Habibe'ye baktı. Ve yüksek sesle konuştu. Sesini kameraman gence duyurmaya çalışıyormuş gibiydi. "Ben bir Caramel Macchiato alabilir miyim?"

Habibe gözlerini kırpıştırıp şaşkın şaşkın Eymen Selçuk'a baktı. "Efendim?"

"Caramel Macchiato? Neyin anlamadınız hanımefendi?"

"Starbucks'a mı benziyoruz dışarıdan beyefendi?"

"Kafe değil misiniz sonuçta?"

"Daha neler?! Çay ocağı burası beyefendi?"

"Öyle mi? Hiç fark etmemişim. Neyiniz var?"

"Çay?"

"Kahve alayım."

"Çay var."

"Kahveniz de mi yok?!"

Habibe gözlerini sıkıca yumup içinden sabır diledi. O sırada kameralı çocuk Oğuz, Eymen Selçuk'a doğru sırıtarak baş parmağını kaldırmıştı. Eymen elleriyle kamerayı kaldırması için saçma sapan işaretler yapmıştı ama Oğuz yaptıklarına anlam verememişti. Omuz silkip çekmeye devam etti.

Benim Adım SevdeWhere stories live. Discover now