11*Mavi Çiçekli Yüzük

Start bij het begin
                                    

❄️

Jin Ri'yi yemeğe davet etmekle doğru bir şey mi yaptım bilmiyordum. Onu daha fazla üzmelerinden korkuyordum. Zaten kalbi kırık bir kızdı ve daha fazla kırarlarsa tek suçlu ben olurdum. Fakat o da biliyordu ki küçük adımlar atmaya başlamazsak koşmayı öğrenemezdik. Koşamazsak olduğumuz yerde çürür, karanlığın bizi yutmasına izin verirdik. Ruh eşim beni buldu diye karanlıktan çıkmış değildim. Ben hala karanlıkta kalmaya mecbur bırakılan o masum insanların yanında kendi yasımı tutuyordum. Jungkook da öyleydi, biliyordum. Ben rengarenk bir evin içinde karanlık bir odaya hapsedilmiştim, o ise karanlık bir evin içinde rengarenk bir odaya hapsedilmişti. Aramızdaki tek fark buydu. Hissettiklerimiz ise tamamen aynıydı. 

"Kim derdi ki bizim Taehyung arkadaş yapacak." duyduğum sesle bakışlarımı önümde duran yemekten ayırıp çaprazımda oturan babama çevirdim. Yüzünde değişik bir ifade vardı. İyi söz mü söyleyecek, kötü söz mü söyleyecek belli değildi. "Uğursuz olduğun zamanlar arkadaş bulamaman normaldi tabi." İyi söz mü söyleyecek diye düşündüğüm için kendimden utanmıştım. Babam ne zaman iyi söz söylemişti ki?

"Odama kapatıldığım zamanlar arkadaş bulamamam normaldi tabi." diyerek değiştirdim cümlesini. Ardından şöyle ekledim. "Siz uğursuz olduğum için odama dahi uğramazken ben dışarıda arkadaşlarımla takılıyordum. Yani doğru sandığın şeyi yalanlamış gibi olacağım fakat Jin Ri ile de uğursuz olduğum bir günde tanıştım."

"Biz seni odanda uyuyor sanırken dışarılarda sürtüyordun demek."

"Uyuyor sanmanız benim suçum değil. Kontrol etseydiniz dışarılarda sürtmezdim." 

"Bu kız da dışarılarda sürterken ailesi onu uyuyor mu sanıyor? Yazık." dedi ve elindeki çatalı tabağına bıraktı. "Ailesini uyandırmak bize düşer o zaman. Kaçıncı bina demiştin?" 

Şimdiye kadar rahat olduğum bu masada ilk defa gerildiğimi hissettim. Jin Ri'ye baktığımda onun da benden bir farkının olmadığını gördüm. Durduk yere kızın başını yakacaktım. Bunu engellemem gerekiyordu. Sonuçta her şeyi ben başlatmıştım.

"Yapamazsınız." dediğini duydum Jungkook'un. Elindeki çubukları masaya bıraktı ve dirseklerini masanın üzerine yaslarken devam etti. "Ruh eşi yaşayan bir insanı karanlığa mahkum etmenin cezasının idam olduğunu bilmediğinizi söylemeyin bana Bay Kim."

Duyduğum şeyle ağzım açık kalırken bakışlarım ruh eşim ve babam arasında gidip geliyordu. Jungkook'un söylediği şey doğru muydu bilmiyordum fakat babamın gülüşünün solmasına bakınca korktuğunu anlamıştım. Bu işimize gelirdi. Ailem yüzünden yeterince canım yanmıştı, başkalarının da canının yanmasına katlanamazdım. Yemek boyunca bir daha kimse konuşmamış, sadece çatal kaşık sesleri duyulmuştu. Jin Ri'nin önündeki yemeği iştahla yemesi şaşırdığım bir şeydi. Daha gergin olur, pek yiyemez diye düşünmüştüm fakat Jungkook'un söylediği cümleden sonra cesaretlendiğini de hissetmiştim. Sanırım aralarında uzun sürecek bir dostluğun temelleri atılmıştı. Tam da olmasını istediğim gibiydi. Onların birbirlerine, Jimin'in bana olduğu gibi dost olmaları beni mutlu ederdi. 

❄️

Jin Ri'nin bizimle birlikte yemek yediği günün üzerinden tam olarak bir hafta geçmişti. Bu bir hafta içerisinde yemek saatleri ve Jin Ri ile çatıda buluştuğumuz saatler dışında neredeyse hiç odamızdan çıkmamıştık. Jungkook'un bedenindeki yaraların çoğunun izi kalmış olsa da merhemlerle ve sarılan çiçeklerimizle birlikte hepsi tamamen iyileşmişti. İkimiz de sağlıklı ve mutluyduk. Tek bir sorun vardı ki çok daralmıştık. Hayatımın on üç yılı boyunca hiç dışarı çıkmayan ben bile birkaç gündür daraldığımı hissediyor, kendimi dışarı atmak istiyordum. 

RUNAWAY •Taekook•Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu