XLVI- "TEHDİT-İ İADE"

En başından başla
                                    

Vardı. Yarına kadar o telefonun kapanması imkansızdı. En azından kastı olarak kapatıldığı sürece. Bir an adını sanını bilmediğim kızın ağlayış sesini duyduk ama hemen arkasından üzerine yürüyen Zühre'nin yüksek sesi beni her saniyenin ağır ağır işlediği bu zaman diliminde ürkütemedi bile. Başka zaman olsa ödüm kopardı halbuki.

"SEN BİR DE AĞLIYOR MUSUN YÜZSÜZ?!" kocası önüne geçmese vereceği zarar direkt fiziksel olacaktı. Devran bir adım gerisine çekerken kızı Fetih'in attığı kısa mesafeli voltalara baktım. Biri şu an burada birini öldürse göz ucuyla bakmazdı. Hiç es vermeden arıyordu.

"Zühre abla," dedi her şeye rağmen ağlarken. "ailemden hiç kimse Zeliha'ya bir şey yapmaz." dedi. İnanmak istedim. Zeliha o kadar bağımsızdı ki olaydan ona gelene kadar eminim onlarca kişi vardı. Zeliha'dan bahsediyorduk. Daha çocuktu. Ve yoldan geçen birinin ne kadar suçu varsa onun da o kadar vardı. "Yemin ede..." edemedi. Fetih ettirmedi. İnancım yerine oturmadan tuzla buz oldu. Bakışlarını öyle bir sapladı ki konuşan kişiye, Fetih'e bakmasa da hissetti. Önce sustu sonra ona bir kurşun gibi yöneltilen bakışlara döndü. Cümlesi içine gömüldü Fetih'in tiksinircesine onları izleyen gözlerine bakamadı daha fazla.

"Biri şunları alsın benim gözümün önünden!" diye bağıran bu kez Fetih oldu. "Siktirin gidin!" diye açıkça kapıyı işaret ederken Devran'ın gözleri direkt olarak Osman Bey'i buldu.

"Senin şerefini sikeyim!" diye bağırdığında Fetih bir türlü açılmayan telefonunun da öfkesi çıkmaya başladı. Telefonu kulağından çekip direkt olarak Devran'ın üzerine yürüdüğünde kendimi bir an önünde buldum. Bunun sırası değildi, Zeliha'ya ulaşamıyorduk. Hiçbir şeyin sırası değildi. Fetih'in omuzlarına temas eden ellerimin taş kesildiğini ancak kavrayabildim. Konuşmak istedim kelimeler ağzımın içinde karman çorban oldu. Fetih telefonunu elime bıraktı bir yerde, beni geçmeye çalışırken ardı ardına tükürürcesine konuştu.

"Senin adamlığını sikeyim. Bu kapının arkasına sığına sığına yemediğiniz sik kalmadı." Devran tepkisizce Fetih'i dinledi. "Bak benim kardeşime bir şey olsun, Devran Zeliha'nın tek bir saç teline bir şey olsun bana ölmek için yalvaracaksın. Yavşak orospu. Senin kırılmadık kemiğini bırakmayacağım. Duydun mu lan beni?!"

Fetih'in açık olan telefonundan Zeliha'yı arama çabasına girdim o sıra aradan da çıkarıldım zaten. Devran'la Fetih'in temasını bir kala Osman Karadere girdi araya. Telefon çalmayacak sandım ama ilk çalışı duydum. Kapanmamıştı. Fetih Devran'ı "Siktir ol git," diyerek itti. "Git beynini mi dağıtıyorlar tek kurşunla ne bok yaparlarsa yapsınlar. Siktir git!"

İkinci kez çalındı.

Üçüncü kez çalındı.

Dördüncü kez çalındı.

Umut azaldı, beşinci kez çalındı. Kendi irademle kapatıp diğer numarayı aramak üzereydim. Tam bunu yapacaktım. Yanı başımda olan kavga gürültüden nasıl oldu bilmiyorum ama telefon kulağımdan uzaklaşsa da yumuşak bir ses duydum. Ya da hissettim bilmiyorum. Ekranda süre ibaresi belirmese beynimin bir oyunu sanacaktım ama gördüm. Bir saniye, iki saniye, üç saniye. Dördüncü saniyeye izin vermeden telefonu kulağıma dayadım.

"ZELİHA!" diye istemsizce bağırdım. Ben bağırdım, ben bir isim zikrettim ve tüm kargaşa durdu. Zeliha. Su perisi. Bir savaş alanına doğru giden ortamı ismiyle sonlandırdı herkes ne yapıyorsa bıraktı ve bana döndü.

"Efsun ab-ablaaaaa..."

Kelimenin sonu esnediğinden dolayı uzadı. İlk dudaklarımdan bir gülümseme döküldü, elimi kalbime bastırdım istemsizce. Dakikalardır nefesimi içimde tutuyormuşum gibi verişi saniyeler tutan bir soluk çıktı dudaklarımdan. Akıl almaz bir hızla atıyordu kalbim, sağlıklı olanın dışında. Elim dışarıdan görünecek şekilde atışlarıyla titreşiyordu. "Bir şey mi oldu?" dedi her şeyden habersiz. Sorusu kulağıma ulaşır ulaşmaz telefon avucumun arasından çekildi alındı ve Fetih konuştu. Hatta bağırdı.

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin