III - mezarlık bekçisi

1.5K 260 195
                                    


[ ✩‧₊˚ 🪦 *・ ]

jeongguk ve hoseok, mezarlığa giden orman yolunda yürüyorlardı. aslında, hoseok yürümüyordu. arkadaşının mor saçları arasında oturuyordu. uyuyor bile olabilirdi, yürümeye başladıkları andan beri oradaydı.

diğer kanatlılar ve melezler gibi, periler de istedikleri zaman dönüşebiliyordu. ve hoseok kesinlikle küçük bir periyken daha iyiydi. daha az konuşuyordu, bazen ne dediği fızıltı halinde çıkıyordu. hoseok'un neden bu küçük hâli tercih ettiğini bilmiyordu, evi bile diğer küçük perilerin evleri gibi bir ağaç kovuğundaydı.

yıldızlı gece kasabası ne kadar şirin ve temiz bir yer olsada hâlâ eski kafalı peri avcıları vardı. bu avcılar, sadece peri avlamıyordu. denizde yaşayan melezlerin pulları, hitodama yani insan ruhları ve yılan melezlerinin zehir barındıran dişleri. ölümsüzlük iksiri gibi bir şey için bunları topluyorlardı. bir drude yani rüya cadısı bulup düşlerine girmelerine izin veriyorlar, rüyalarındaki kendilerine bu karışımı içirtiyorlardı. aslına bakarsak, onlar zaten ölümsüzlerdi. ölüp ruhları bedenlerinden ayrılmıyordu ki. tamam, hayalet olmak normal olmayabilirdi ama devam ediyorlardı işte. bu zihniyettekilerin birkaç asırdır hayatta olduğuna emindi, üstüne bir de daha fazla yaşamak istiyorlardı.

birkaç yaz önce bir avcı hoseok'un evini mahvetmişti. hoseok o zamandan beri hep diken üstündeydi ama yeni evi hamdyradlar ile dolu bir ormandaydı. hamdyrad, ağaçlar ile doğup ağaçlar ile ölen ağaçlarından ayrılamayan perilere verilen isimdi. hoseok onlar için çok üzülüyor, hepsi ile konuşmaya çalışıyordu.

hoseok, yeni evine bayılıyordu. tek sorunu birkaç sapık elf ve cüceydi sadece. hatta cüceler artık sorun bile sayılmazdı, seokjin onları güzelce azarlamıştı çünkü. seokjin'i tanrı sanıyorlar, her dediğini yerine getiriyorlardı. seokjin de tanrıları gibi davranmaya devam ediyordu.

jeongguk durmadan kanatlarının titrediğini fark ettiği perinin uyuduğunu anlamış, peri tozu kaplı ve parlayan kafası ile aydınlanan yolda sessizce yürümeye devam ediyordu. mezarlığa az kalmış gibi görünüyordu, etraftaki hayalet sayısı artmıştı.

jeongguk birkaç adım daha attığında, etraftaki ateşböceği sayısının da arttığını fark etti. yaşadıkları kasabaki ateşböcekleri ateş niyetine kullanılıyordu. bazen yoongi'nin karışımları için ateşböcekleri toplardı ama bu ormana daha önce gelmemişti. artık gelecek gibi duruyordu, ruh eşi buradaydı sonuçta.

siyah gri tonlarında bir ev gördüğünde başarma hissi ile gülümsemiş, adımlarını hızlandırıp koşmaya başlamıştı.

saçlarından savrulan hoseok ise jeongguk'a küfürlerini savurmaya başlamıştı, jeongguk'un onu sadece bir fızıltı olarak duyduğundan bir haberdi tabii.

jeongguk neşe, heyecan ve biraz da merak duygusu ile dolup taşmış bir şekilde koşarken duyduğu hırlama sesiyle durmak zorunda kalmıştı. sadece sıradan bir köpek göreceği umudu ile birkaç adım atmış, gördüğü kerberos ile yerine çivilenmişti. kerberos, üç başlı büyük bir köpekti. jeongguk bir kurt olsa bile onlardan korkuyordu. hatta çoğu köpekten korkuyordu. onu ısırmayacakları nereden bilebilirdi, bu yaşından sonra kuduz olmak istemiyordu.

arkasından yarım yamalak bir şekilde uçan hoseok sırtına çarptığı için sendelemiş önündeki çalılıktan bir hışırtı çıkmasına neden olmuştu. ah, harika kerberos onları artık görüyordu.

tip of my tongue, taekookWhere stories live. Discover now