Bölüm 8: ''Ruh''

550K 25.9K 9.4K
                                    


''Al bakalım,'' diyerek bir anahtar fırlattı Sıla. Anahtarı havada yakaladıktan sonra avucumun içindeki anahtara kısa bir bakış attım.

''Nereyi açıyor bu?'' diye bir soru fırlattım Sıla'ya.

''Plan Odasını,'' diye cevap verdi.

Haftanın ilk günü, dünden beri babamın beni aramamasının üstüne böyle bir şey beni mutlu etmişti biraz. Yine ''Koğuş kalk!'' klasiği ile uyanmıştım sabah. İrem beni öldürmek istediğinden emin olduğun bir harekette bulunmuş, başımda tepinmişti. Ben de beddua ederek kalkmıştım yataktan. Kapalı hava içimi pek açmıyordu. Güne böyle başlamayı sevmiyordum. Neden bilmiyordum ama hava dediğimiz şey bana göre güneşli olmalıydı. Kapalı havada sanki güneş bize küsüp bulutların arkasına saklanıyordu değerini anlamamız için. Tamam, ben anladım senin değerini geri gel.

Anahtarı cebime attıktan sonra önümdeki kahvaltı tabağına odaklanıp peynirimi ağzıma attım. Peyniri ve zeytini çok severdim. Aslında yemek yemeği severdim ama bu iki şey vazgeçilmezimdi. Küçükken acıktığımda hep bunları yerdim.

''Benim yüzümden kaybettiğimiz savaş aklımdan çıkmıyor.''

Bir süre sessiz bir şekilde oturduktan sonra konuşmuştu İrem. Onun yüzünden rezil olduğumuzu falan düşünüyor olmalıydı. Ben de olsam ben de öyle düşünürdüm belki ama öyle değildi. Onun yüzünden kaybetmemiştik. Düşünceleri allak bullak olan bir insanın zeka gerektiren bir oyunu kazanması mucize olurdu zaten.

''Saçmalama,'' dedi Su aklımdan geçenleri söyleyerek.

''Bir sonrakini de biz kazanırız,'' dedi Sıla.

''İlla sinirimizi çıkartmak için başka bir karşılaşmayı beklemek zorunda mıyız?'' diye bir soru attım ortaya. Hepsi bana anlamamış gözlerle baktı bir süre.

''Başka nasıl çıkaracağız ki?'' dedi İrem.

''Bilmem,'' diyerek omuzlarımı silktim. Sahiden, maç dışında nasıl çıkaracaktık ki sinirimizi onlardan? Konuşmak için konuşuyordum sanırım.

''Kalksak mı artık? Ancak derse varmış oluruz,'' dedi Su. Başımı onaylar gibi salladıktan sonra hep birlikte sınıfa doğru ilerlemek için kalktık masadan. Biraz sıkıcı bir güne başladığımı hissediyordum. Ama bu normaldi çünkü günlerden Pazartesiydi. Pazartesi sendromu diye bir şey vardı ve biz ilk derse girmek üzereydik. 

Sınıfa girip yerlerimize oturduğumuzda ''Korku filmlerinden nefret ediyorum!'' diye isyan ederek oturdu Elif önümdeki sıraya. Ona anlamamış gözlerle bakarken ''Ne oldu?'' dedi İrem.

''Bu korku filmleri yüzünden gece öyle şeyler düşünüyorum ki, Supernatural'a on sezonluk konu çıkar yemin ediyorum,'' dedi Elif. Sözlerini bitirdikten sonra gülmemek için dudaklarımı ısırdım.

''Gülme,'' dedi Elif dudaklarını büzüp ''Yatağımda ne tarafa dönsem arkamda ruh varmış gibi hissediyorum.''

''Sırt üstü uyu o zaman,'' dedi Su kırk yıllık bilim adamlarına taş çıkartacak bir öneri sunarak.

''O zamanda tavandaymış gibi geliyor,'' dedi Elif.

''Sen öl o zaman,'' dediğini duydum Sıla'nın. Önümde Elif oturduğundan çok iyi göremiyordum onu.

''Sağ ol ya,'' dedi Elif arkasını dönüp ''Şaka bir yana çok korkuyorum şu an. Liseli çocuklar salak gibi gece on ikide ruh çağırıyorlar. Ruh alıyor onları o gece tek tek.''

Gözlerimi kısarak Elif'i dinlerken aklımdan çok riskli ama bir o kadar da öcümüzü alacak planın temelleri atılıyordu. Risk çoktu, kabul. Ama aklımdaki düşünceler harfi harfine gerçek hayatla buluşursa, satranç maçı unutulup gidecekti. Dudaklarım benden bağımsız yukarı doğru kıvrılırken başımı hafifçe çevirip İrem'in gözleriyle buluştu gözlerim. Elif'e baktığım gibi, gözlerini kısarak bakıyordu bana. Bir şey söylemeden bakışlarımı kaçırdım. Bu kız her şeyi anlıyordu. Zeki olmasından nefret ediyordum garip bir şekilde.

DÜŞMAN OKULLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin