28| Kalbimde bir ölünün portresi asılıydı

Start from the beginning
                                    

Mikrofonu indirip derin derin soluklanmaya başladığında kollarımı göğsümde birleştirdim. Hepsi ailelerinin cesetlerine bakmamaya çalışıyordu. Konuşmak onlar için zordu. Konuşurken ses tonları titriyordu ve diğerleri de arkada ağlıyordu.

"Bir gece kaçırıldık ve uyandığımızda sadece altımız vardık. Korkuyla birbirimize bakıp neler döndüğünü anlamaya çalıştığımızı hatırlıyorum. Aramızda en soğuk kanlı Taehyung'du. Hoseok'un da çok korktuğu söylenemezdi. Her neyse, sonra yanımıza başkan geldi ve bize her şeyi anlattı. Babalarımızın yaptığı şeyi bizim yapmamız gerektiğini, yoksa ailelerimizin öleceğini söyledi. Bize bir süre verdi ve biz o zamana kadar hiç birbirimizden ayrılmadan ne yapacağımızı konuştuk. Ve anladık ki, hepimizin kararı aslında belliydi."

Seokjin devam edemeyeceğini anladığında arkasına döndü ve mikrofonu Jimin'e uzattı. Jimin ufak adımlarla ona yaklaşıp mikrofonu aldı.

"Bu piç herife boyun eğmek istemedik." diye başladı cümlesine ve titrek bir nefes aldı. "Karşı gelmek istedik, babalarımıza çektirdirdiği her şeyi ona çektirmek istedik ve böyle bir yola başvurduk. Başkan da ona karşı olduğumuzu anlayınca, o da bize karşı savaştı. Bizim öldürdüğümüz kişiler rastgele kişiler değildi. Başkanla ilişkisi olan kişilerdi ve hepsinin kirli işleri vardı. Zafer bizde sanıyordum her zaman. Başkan sürekli ailelerimizi öldüreceğini söylüyordu ama ben inanmıyordum. Bir gün," dedikten sonra sustu ve gözlerini yumdu sıkıca. Ses tonu daha titrekti şimdi. "Boş tehditler ettiğini, kimseyi öldüremeyeceğini söyledim. Keşke sikik çenem sussaydı diyorum şimdi çünkü bu piç herif babamı öldürdü gözünü kırpmadan. Ben öyle konuştum diye, sırf keyfi istedi diye öldürdü babamı ve ben o günden beri tek bir gece rahat uyuyamadım. Uyuyamıyorum, kabuslar görüyorum, ataklar geçiriyorum. Sırf hayatımı mahvedecek emirlere direndiğim için, babamın ölümünü izlemek zorunda mıydım?"

Namjoon onu kendine çekip sıkıca sarıldığında, mikrofonu yere attı ve sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. Konuşma sırası Yoongi'ye geldiğinde, Jimin'in omzunu sıvazladı ve yerdeki mikrofonu aldı.

"Hepimiz çok zor süreçler geçirdik, ağladık, krizler geçirdik, vazgeçmek istedik ama yapamadık. Ailelerimiz vardı işin ucunda ve bizler zaten bunun için savaşıyorduk. Ailelerimiz için devam ettik. Biz vazgeçmedikçe başkan daha da delirdi ve ikinci ölüm gerçekleşti. Bu sefer ölen benim annemdi. Televizyondan dakikalarca annemin cesedini izlemiştim ve demiştik ki, ailelerimizin cesetlerini izlettirecekler bize. Yanılmadım, bakın ailelerimiz gözlerimizin önünde kül oldular. Her gün burada ölmemiz için tezahürat yapıyorsunuz, içiniz biraz rahatladı mı bari? Yoksa ailelerimizin cesetleri sizi tatmin etmedi mi? İlla kendimizi mi öldürmemiz gerekiyor, ha?"

Cevap ister gibi sessiz kaldı ve insanlara baktı. Kimseden çıt çıkmıyordu şimdi. İnanıp inanmadıklarını bilmiyordum fakat, dinledikleri şeyler onları etkilemiş olmalıydı. Ya da daha büyük bir olay için sessiz kalıyordu. Fırtına öncesi sessizlik gibi.

Hoseok gelip elini Yoongi'nin omzuna attı ve mikrofonu kaptı. "Amına koyayım bana anlatacak şey bırakmadınız." diye homurdandı ve derin bir nefes aldı. "Neyse ben de babamı anlatayım bari. Ben Jung Hoseok.Ülkemizin biricik valisi var ya, işte o kişi benim babam olur." dedikten sonra duraksadı ve "Gerçi ülkenin ağzına sıçtı birileri ama neyse." dedi başkana kısa bir bakış atıp. "Benim ailem kaçırılmadı, Yoongi ile bağım olduğu için buradayım. Babam, başkanın kirli işlerini bildiği için onu sevmez zaten. Bize de tüm güvenlik ve imkanları sundu. Meydana çıkıp polisleri ve başkanı rahatça dövmemizin sebebi bu yani. Binalarda keskin nişancılarımız var, havadaki helikopterler ve dronelar bizim. Başkan bile bizden korkuyor yani, öyle arkamız sağlam. Her neyse, bizim hakkımızda ne düşündüğünüz gram umurumuzda değil. Sadece gerçeklerle yüzleşmenizi sağlayıp gideceğiz, arkadaşlarım ailelerinin acılarını çekemiyor lan sizin yüzünüzden."

Hoseok kendi kendine atarlanıp kavga çıkarmaya hazır hale geldiğinde, kendimi tutamadan güldüm. Amacı biraz olsun arkadaşlarını keyiflendirebilmekti ve başarılı da olmuştu. Hepsinin güldüğünü görünce keyiflendi ve mikrofonu son olarak Taehyung'a uzattı.

Taehyung babasına kısa bir bakış atıp yerden kalktı ve mikrofonu eline aldı. Sırayla arkadaşlarına baktı ve iç çekti. Anlatacakları şimdiden kalbimi sıkıştırıyordu. Konuşmasına başlamadan önce başını benim olduğum tarafa çevirdiğinde, gözyaşlarım akmaya başladı.

"Bunu herkesin içinde daha önce hiç söylemedim ama, öncelikle eşim Jungkook'dan daha sonra ise arkadaşlarımdan özür diliyorum. Böyle bir babaya sahip olduğum için, babamı engelleyemediğim için özür dilerim." dediğinde kalabalıktan şaşkın nidalar yükseldi. Elini kaldırıp konuşmasına devam etti. "Doğru duydunuz, utanarak söylüyorum ki cumhurbaşkanının oğluyum. Babamın yıllarca bana çektirdiği acılara zaten alışkınım fakat, eşime ve arkadaşlarıma çektirdiği acılara sessiz kalamazdım. Eşim, babam tarafından taciz edildi. Kaçırıldı, psikolojik olarak kötü etkilendi, şiddet gördü. Arkadaşlarım, babam tarafından tehdit edildi. Her gün aileleri ölecek diye korkuyla yaşadılar. Korkuları gerçekleşti hepinizin istediği gibi. Hepimizin hayatları mahvoldu, karşınızda ağlayıp acı çektik. Tek bir soru soruyorum, aylarca burada durup bize lanetler okumanıza değdi mi?"

Kalabalık yine sessiz kaldı, Taehyung arkasında kalan arkadaşlarına baktı. Beşi de birbirine sarılmış Taehyung'u dinliyor, devam etmesi için işaret veriyorlardı. Taehyung tekrar önüne döndü.

"Eşim, Kim Jungkook, beni uzaktan dinliyor. Bu süreçte belki de en çok zorlanan ve baskıya uğrayan kişiydi o. Hak etmediği şeyleri gördü, kaldıramadığı iğrenç sözlerinizi ve tehditleri işitti, babamın dokunuşlarına maruz kaldığı için utançtan yüzüme bakamadığı günler oldu. Onun en güvendiği kişi olarak, ben de hayal kırıklığına uğrattım onu birçok kez. Kalbinin hala kırık olduğunu ama beni affetmek için kendisiyle savaş verdiğini biliyorum. Benim biricik aşkım, sadece şunu bilmeni istiyorum ki, sana çok aşığım. Beni sevdiğin hallerine, bana bakarken parlayan irislerine, sana bakarken içinin gitmesine aşığım. Şu an zamanı ve yeri değil biliyorum ama, söz veriyorum kırdığım kalbini onarıp papatyalar yetiştireceğim orada. Sadece sana çok aşığım ve sayende içimi ısıtan hislere şükreceğim ömrüm boyunca."

Hıçkıra hıçkıra ağlamamak için elimle ağzımı kapatırken, yere oturdum ve dizlerimi kendime çektim. Kaç kez kendime verdiğim sözden döndüm bilmiyorum. Bu son olacak dediğim hiçbir şey de son olmadı. Savaşım sonlanmıştı, affetmiştim bile.

Çabalamasına ihtiyacım yoktu, ihtiyacım olan tek şey oydu zaten. Bu hayatı onsuz yaşamak istemiyordum. Onunla tanıştığım ilk günden beri farklı görünüyordu dünya gözüme. İlk aşkım, tutkum, eşim, evimdi o benim. Nasıl vazgeçebilirdim?

Taehyung elindeki ses kaydını kendi korumalarından birine verip koşa koşa merdivenlerden inmeye başladı. Ses kaydı açılırken ve başkanın kendi ağzıyla itiraf ettiği pislikleri herkes dinlerken, daha çok ağladım.

Taehyung koşarak bana gelip kollarını bana sardığında, ona sığındım ve dedim ki; tamam, evindesin. bana geldi ve ben de yıktım tüm barikatları.

Ses kaydı defalarca oynatıldı, başkan linç edilmeye başladı, bizim çocuklar ailelerinin cesetlerini izlemeye devam etti ve ben de Taehyung'a sığındım. Kaybettiğim her şeye burukça gülümsedim. Kalbimde bir ölünün portresi asılıydı, yine ona gülümsemeye devam ettim.

Çünkü canım sevgilim, yeter ki biz ölmeyelim.

•••

bir haftadır bölüm yazamadığım için delirecektim, çok özledim burayı<33

Catastrophe | TaekookWhere stories live. Discover now