Yükleniyor... %58

498 37 32
                                    

Yeonjun kafenin kapısını açarak içeri girdiğinde çalışma arkadaşı gülümsedi. Birkaç gün izin almıştı ama artık yapamıyordu. O olmadan yapamıyordu ve bugün buraya son gelişiydi. Patronun odasına yönelecekken arkadaşı durdurdu.

"Yeon, Yeonjun. Beklesene."

Adımlarını durdurdu fakat ona dönmedi. Uzun saçlı kız elindeki zarfı ona doğru uzattı. Yeon zarfı almadan önce sordu: "Bu ne?"

"Sen izin almadan önceki akşam bir kız geldi. Bunu sana vermemi rica etti ve gitti."

Yeon'un bir anlığına gözleri parladı ama Iseul'un gittiğini hatırlayınca saatlerdir uyumayan bedeninin yorgunluğundan tekrar donuklaştı. Yavaşça zarfı aldı ve çıkışa yürürken konuştu.

"Patrona söylersin, istifa ediyorum."

Kapıyı kapatmadan önce gözleri son kez onunla oturdukları masayı buldu. Boğazını sıkan hayali eli ittirmek istercesine sıktı boynunu.

Yan sokaktaki çocuk parkına giderek salıncağa oturdu. Açmaya tereddüt ettiği zarfı ellerinin arasında çeviriyordu.

Açacak mıydı?

Açabilecek miydi?

"Sanmam." dedi kendi kendine.

"Bende o kadar cesaret olsa..."

Telefonunu çıkardı. Yolunu ezbere bildiği sohbete girdi.

Yalancı: İndin mi uçaktan?

Bir süre bekledi. Cevap gelmeyeceğini bile bile cevap beklemesi yüzüne melankolik bir sırıtış oturttu.

"Neyle sınanıyorum ben?"

"Neyle sınanıyorsun?"

İrkilerek yandan gelen sese döndü. Yanında başka bir kız vardı. Tanımıyordu.

Cevap vermeden önüne döndü.

"Günlerdir uyumadın? Yemek de yemiyorsun sanırım."

Kaşlarını kaldırarak tekrar kıza döndü.

"Su bile içmedin mi?"

"Evet, öyle."

"Ölen mi var giden mi?"

Yeon kafasını önüne eğerek güldü. Kendinde değildi ve bu normal bir gülüş de değildi. Hastalıklı çıkan sesi bir süre duyulmaya devam etti.

Bunları bilmesine şaşırmıyordu. Zira bedeni her şeyi anlatıyordu zaten.

Ama "ölen mi var giden mi" demesi şaşırtmıştı.

Kendini dizginleyip gülmeyi kesebildiğinde derin bir nefes aldı.

"Nereden anladın? Belki hiçbiri değildir."

"Tahmin." diyerek omuzlarını silkti.

"Pekala..." Soğuktan akan burnunu çekti. "Giden."

"Doğru tahmin etmişim."

Kaşlarını çatarak kendisine dönen çocuğa karşılık kaşları kalktı.

"Ne? Öyle bakma. Ölen olsa burda olmazdın."

Bir süre sessizlik oldu.

"Sana iyi hissettirebilirim." dediğinde Yeonjun kalkmak için salıncağın korumalığını kaldırdı fakat kız ani bir hareketle kolunu önüne uzatarak kalkmasına engel oldu.

"Öyle değil! Yanlış cümle." diyerek sırıttı.

Boş boş yüzüne bakan Yeon düşündü. İyi hissetmesi mi gerekiyordu?

Fazlasıyla.

"Nasıl?" diye sorduğunda kız zaferle gülümsedi ama Yeon bunu fark edemeyecek kadar baygındı.

Elini cebine atıp çok fazla açık etmeden şeffaf bir poşet gösterdi. Poşetin içinde çok da büyük olmayan renkli 2 hap vardı.

"İnanmıyorum! Cidden... Akıllısı da beni bulmaz ki."

Bu sefer önünü kesmeden ayağa kalktı ve parkın çıkışına doğru yürümeye başladı.

"Aslında böyle de çok bir farkın yok. Bağımlı gibi görünüyorsun zaten. Alırsan tek fark mutluluk olacak."

Arkasını dönüp durduğunda yeni fark ediyordu; özenilmemiş ve pek de temiz olmayan kıyafetleriyle, boş verilmiş saçlarının arasından bakan sönük gözlerinin altındaki halkalarla, kuruşmuş ve soğuktan çatlamış dudaklarıyla kendisine benzediğini.

Tam o anda yapmaması gereken bir şey yaptı.

Neye mal olacağını düşünmeden geri döndü ve elindeki paketi alarak bir şey demesini beklemeden geldiği gibi döndü ve sokağın başından sonra gözden kayboldu.

Tanımadığı kız ise arkasından, salıncağı ileri geri sallayarak kendi bokluğuna yeni birilerini çekmenin mutluluğuyla sırıtıyordu.


~

Slide | Choi YeonjunWhere stories live. Discover now