Where Did Jesus Go?

26 3 4
                                    

Gündüz her zaman daha sakin geçerdi, idam edilen kişiler olmadığı sürece elbette.

İdam edilen kişilere panayırlar düzenlenirdi; bu Zack'i oldukça rahatsız etmek ile birlikte, Theo'nun pekte umrunda olmazdı.

Tüm parmaklarını birer birer çıtlatırken, yanına oturan Zack'e baktı. Koyu kahve teni, kulak arkasında olan Afrika örgüleri ve örgülerine taktığı altın aksesuarlar ile oldukça dikkat çekici bir görünüşe sahipti kendisi. Zîrâ kaydırak gibi olan burnu ve kalınca dudakları da bunu destekler nitelikteydi.

"Hey."

Karşısında incelediği zatın konuşması, Theo'yu irkerken boynunu da çıtlatarak cevap verdi. Tanrım her yeri tutulmuştu tahta da uyumaktan.

"Hey..?"

Zack aldığı bu dönüt ile gözlerini devirse de, en azından cevap verdi gibisinden düşünerek konuştu.

"İyi misin?"

"Mm, sanırım. Sen?"

Zack omuz silkti.

"Yani."

Küçük, çatı katı bir yerdi evleri. Aslında daha çok Zack'in evi, Theo'nun yeri yoktu. Pek dert ettiği de söylenemezdi gerçi. Gerinerek yattığı tahta yataktan kalktı ve kahre saçlarını karıştırıp geriye atarak mutfağa yürüdü. Ne yiyebilirdi ki? Düşündü, hiçbir şey? Pekâlâ o zaman hiçbir şey yemeyecekti. Geri döndü ve bir adım attı.

Karşısında bulunan Zack ile durdu.

"Tch tch tch, geri dön."

Theo, sorgulayıcı bir bakış attı ve üstüne gelen Zack ile geriye çekildi.

"Ne?"

Zack ise bir anda sesini yükseltti.

"Bir haftadır, mutfağa giriyorsun, yemek bulamadığın için de geri çıkıyorsun! Yeter!"

"Ne yapabilirim!?"

"Yemek!"

"Vay be!"

Zack, esmerin gözlerini devirmesi ile onun kafasına vurup yumurta yapacağını söyledi; Theo da birkaç onay mırıltısı ile yumurtaları dolaptan ona uzattı. Yaptıkları kahvaltı kısa sürmesinin yanı sıra, gürültülüydü de. Zack bir şeyler anlatıp çene çalarken Theo ise onu dinlemişti. Aklı doluydu lâkin bomboştu.

Beyaz kumaş bir pantolon, beyaz yuvarlak yaka ve kolları bol bir bluz, siyah deri bir korse derken basit bir kombin içinde buldu kendini Theo. Perçemlerini bırakacak şekilde, bağladı saçlarını. Kemik gözlüğünü de alıp kapının yanında beklemeye başladı Zack'i. Ve lacivert bir takım ile gelen arkadaşına kapıyı açtı. Böylece artık dışarıda, kalabalığın içinde bulunmak zorunda kalmışlardı.

Taş kaldırımlı, geniş ve temiz sokaklarda koyu gri renkte demir sokak lambaları bulunmaktaydı. Binalarım çoğu, gökyüzünü kapatmayacak uzunluktaydı; demir veyâhut tahta bir merdiven ile kolayca çıkabileceğiniz şekilde idi yani.

Bulundukları evin, hemen karşısında küçük fakat oldukça müşteri ve kaliteye sahip olan sarı, cam kapılı bir kafe bulunmaktaydı. Arka tarafta da, bahçeleri bulunmaktaydı. Dileyenler kafenin içerisinde, dileyenler ise bahçede otururken alıyorlardı siparişlerini.

Ah, az kalsın unutuyordum; kafenin üstünde bir kitapçı bulunmaktaydı, ki oldukça eskiydi aynı içinde bulunan kütüphaneci hanım gibi. Buranın kocasından, hayatının aşkından kaldığını söyler ve asla şikayet etmezdi günlerini burada geçirmekten. Bu Theo'nun aşk adına küçücük bile bir umut beslemesine sebep olurdu, her ne kadar umut kırıntılarını süpürmek istese de.

God Complex is a Bitch.Where stories live. Discover now