Şeker Prens Ve Tuz Kral

415 47 35
                                    

Hayat ne tuhaftır. Hep en korktuğumuz şeyleri karşımıza çıkarır, sonra suratımıza yapıştırır. Win, etrafındaki insanlara hep değer verirdi. Çoğu zamanda kendinden ödün vermek pahasına yapardı hepsini... Asla bir karşılık beklemezdi. Ailesi, arkadaşları, sevgilileri... Hayatına giren hiç kimse Win'e onun, diğerlerine verdiği değeri vermemişti hiçbir zaman. Win de bu durumdan hiç şikayet etmemiş, kimseye kırılmamıştı. Ta ki Bright'la karşılaşana kadar...

Bright, herkesten farklıydı. Çok başka bakıyordu, Win'in üstüne titriyordu. Hiç bu kadar güzel sevilmemişti Win. Bunu iliklerine kadar hissedebiliyordu.

O zaman neden sevdiği adamın yatağından çıkıp, onu orada tek başına bırakıp gecenin bir vakti, bu çatı katına çıkıp yıldızları seyrediyordu? 25 dakikadır kıpırdamadan oturuyordu. Aklını bu denli bulandıran neydi?

Canı fena derecede sigara çekmeye başladı. Başının ağrısını bir tek nikotin geçirebilirdi. Yıllar olmuştu sigarayı bırakalı. Gigi İle birlikte aynı gün bırakmışlar, bir daha da içmemişti ikisi de. Daha doğrusu Gigi içmemişti. Love, doktor olduğu için ikisinin de sağlıklı bir hayat sürdürmesini istiyordu. Bu yüzden de Gigi ve Win'e zorla da olsa sigarayı bıraktırmıştı. Ama hem Gigi'nin hem de Love'ın bilmediği şeyse, Win arada sırada sigara içmeye devam etmişti. Çok nadir. Ya çok mutlu olduğunda ya da çok mutsuz olduğunda...

Nikotin krizini baskılamak için algısını değiştirmek istedi. Büyük bir yıldıza dikti gözlerini. Yıldızlardan hiç anlamazdı. Adı neydi acaba bu yıldızın? Çok parlaktı. Tıpkı Bright'ın gözleri gibi parlıyordu.

Hava soğumaya başlasa da, içindeki kavurucu yangın onu tutuşturuyordu. Tüm vücudunun titremesinin sebebi esen rüzgar değil, kafasındaki cevapsız sorulardı.

Korkuyordu Win. Çok korkuyordu.

Bright'ı çok seviyordu. Onu asla bırakmayacağını biliyordu, bir kere Bright'ın elini tutmuştu kolay kolay da bırakmaya niyeti yoktu. Peki ya Bright?

Bright, onun elini bırakır mıydı?

Telefonu evde bıraktığına pişman oldu. Hoş, yanında olsa ne olacaktı sanki? Bright'ı yanına mı çağıracaktı yani? Yüz yüze geldiğinde bile konuşamamıştı onunla. Yanından gizlice ayrılıp gelmişti buraya, şimdi de onu yanında istiyordu. Saçmalığın önde gideni...

Ona içindeki tüm korkuları döküp, onunla konuşmak istiyordu çaresizce. Ama bunu yapacak cesareti kendinde bulamıyordu. Ona ne diyecekti ki zaten?

Hastalığını mı soracaktı ona?

Neden bu halde olduğunu?

Ailesini?

Arkadaşlarını?

Sevdiği... Adamı... Siran'ı mı soracaktı ona?

"Neden beni kendinden uzak tutuyorsun Bright?"

Güven bir yanılsamadır. Güveneceğimiz kişiyi biz seçeriz. Bizi hiç incitmeyeceğine, yalan söylemeyeceğine dair o insana güveniriz. İnsanı en çok yaralayan da budur zaten. Güvendiğimiz kişilerin, bizi hayal kırıklığına uğratması. Win, daha önceki ilişkilerinde bir çok hayal kırıklığı yaşamıştı zaten. Bir tanesine daha katlanamazdı. Hele de Bright'a delicesine tutulmuşken...

Kolundaki saate son bir kere daha baktı. Saat çok geç olmuştu. Gece yarısına yaklaşıyordu... Evine dönmesi gerekiyordu, tekrar Bright'ın evine gidemezdi. Hem anahtarı yoktu hem de onu uyandırmak istemiyordu bu saatte.

Oturduğu yerden yavaşça kalktı, son bir defa daha gökyüzündeki parlak yıldızlara baktı. Kendi yıldızı yatağında mışıl mışıl uyurken, kafasında kurduğu saçma sapan kuruntularla kendini yiyip bitiriyordu.

ƠƁՏҼՏՏҼƊ 🌗 ||ƁⱲ||✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin