bir,

590 70 24
                                    

Kısa parmakları arasında sıkışan sigarasında tuttu gözlerini. Karanlık mutfakta, soğuk sandalye üzerine oturmuş; bir kadeh kırmızı şarap ve dolmuş kültablası ile Changbin'i bekliyordu.

Göz çevreleri göz yaşından çoktan kızarmış, dolgun dudakları çoktan kurumuştu. Bir kez daha dudaklarına götürdü filtreyi, dumanı içine çekerek süzülen göz yaşını sildi.

En az kalbi kadar soğumuş evin içine, beyaz kapının kilit sesi yayıldığında iri gözlerini bu sefer oraya çevirdi. Siyah takım giymiş adam, sessiz olmaya çalışarak içeri süzülüyordu.

Anahtarı yana bırakırken, mutfakta yanan sigaranın parlayan ışığına baktı ve kapının yanında bulunan ışığın anahtarı ile tüm salonu ve mutfağı aydınlattı.

Ruhu yanmayı bırakmış, çoktan sigaranın ucundan sökülen küller gibi dinmişti. Kızarık gözleri bu dinginliği kaldıramamış olacak ki, uzun süre kızarıklığını korumuş ve canını yakmıştı.

Yalpalayarak yanına ulaşan esmer adama baktı. Sarı saçları, irice; yıldız dolu gözleri ve yanaklarına dökülen parçaları tüm ışığını kaybetmişti.

"Uyumadın mı?" diyiverdi. Kafasını iki yana salladı. "Seni bekliyordum." Changbin kafasını aşağı yukarı salladı. Mahçup düşmüş gözüküyordu, ama duyguları çok tazeydi. Neler olduğunu en az kendi kadar Felix'te biliyordu.

"Yine çok içmeye başlamışsım." dedi siyah küllüğe bakarak, felix ise nayhoşluk ile kafasını eğmiş, "Senin kadar değil." demişti.

"Sadece Chan ve Minho ile biraz içtik." Yalan söylüyordu. Chan, Seungmin, Minho, Jisung ile yemeğe çıkmıştı Felix. Tek eksik kişi Changbin'di ve ona kimse ulaşamamıştı. Yine de kafasını salladı, bugünlük fazlasını kaldıramazdı.

"Ben uyumaya gideceğim." diyerek oturduğu sandalyeden ayaklanarak merdivenlere yöneldi.

İçi parçalanıyor, etrafa dağılıyordu. Tek istediği kırıp dökmekti. Onu nasıl döktüyse, o da Changbin'e aynısını yapmak istiyordu. Bağırıp, çağırmak, kalbini kırmak istiyordu. Ama yine de hiçbir şey yapmadan öylece durmuş yanan sigaranın bitmesini beklemişti.

Yüzünü elleri arasına aldı. Daha kaç kez izinverecekti onun yalanlarına. Öylece durup kanacak mıydı? Çok zordu.

Onu kandırsın diye göz yumuyor, ama changbin bunu da yüzüne gözüne bulaştırıyordu.

Bitmişti artık, aşkları gibi Felix'in kendisi de.

Uzun yıllar beraber olmalarının yanında, ikisi de çok duygusal olsa da Felix her zaman mantıklı düşünürdü. Orta da bir zarar varsa ziyan etmeden bitirirdi. Changbin ise asla ona kıyamadığından onu asla üzmezdi. Ne olmuştu da buralara gelmişlerdi? Ona kıyamayan, her gece gözlerini öpen, dudaklarına doyamayan adam ne ara üstüne başkasının kokusunun sinmesine izin vermişti.

Derince iç çekti. Buna katlanamıyordu. O başkası ile olurken, Felix burada ağlamaya dayanamıyordu. Hem kim ondan daha güzel olabilirdi ki? Ne bulmuştu onda bulamadığı? Çok mu güzeldi, sesi, gözleri, saçları? Yoksa daha güzel mi kokuyordu?

İç çekerek yaşlarını sildi. Uyumalıydı artık. Ama buna dayanacağına yine emin olamıyordu.

Merdivenleri uysallık ile çıktıktan sonra, yatağa ulaştı. Changbin çoktan yorganın içine girmiş kafasını yastığa yaslamıştı. Yorganı açarak içine sindi. O sırada Changbin kolunu yanına yatan bedenin beline sardı. Hâlâ onun sıcaklığını seviyordu.

Her gün geç saatlerde dönse bile asla orada kalmıyor, sabahına Felix ile uyanıyordu. Bunun nedenini ne kendi ne başkası bilmiyordu. Ama stüdyoda bile olsa orada kalmaz, daima güzel sevgilisinin sıcak tenine sokulurdu. Felix ise bunu her zaman çok zarif buluyordu, her sabah gözünü açtığında onu görmeyi seviyordu.

Ama şimdi teninde başka kokular varken ona sarılması, sadece midesini bulandırıyordu.

save your tears, changlix Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin