Bölüm 6: ''Rekabet Devam Ediyor''

En başından başla
                                    

''Umurumda bile değil açıkçası. Üzüntüden sosyal hayattan ellerini ayaklarını çekerler inşallah,'' dedi Sıla. Sıla'nın bedduaları da bir garip oluyordu. Sanırım beddua insanı bulduğu söylendiğinden çekiniyordu beddua etmeye. 

Saate bakmak için telefonumu aldım elime. Saate bakayım derken cevapsız arama olup olmadığına da bakmak istemiştim. Gözümden kaçmış olabilirdi. Cevapsız arama olmaması ilk kez beni öfkelendirmemişti. Sadece onların ayıbına şaşırıp kalıyordum, o kadar. Bir anne nasıl bu kadar umursamaz olabilirdi? Bir baba nasıl kızını merak etmezdi? Madem merak etmiyorlardı, etmesinler o zaman. Ben de onlara meraklı değildim zaten.

''Kalkalım mı artık?'' diye gülümsedim. Her güzel şeyin bir sonu vardı. Bu dinlenme için de geçerliydi ne yazık ki. 

''Kalkalım bakalım,'' dedikten sonra bıkkınlıkla nefesini dışarı verdi. Çantamı alıp sırtıma attım. Zıbarma Yeri 1'den çıkarken Su beklememizi söyledi. Çantasına bir ton eşya atarken biz Sıla'yla ona çabuk olması için yalvarıyorduk. Zaten yatılı okulda kalıyorduk, sınıflarımızda bize ait olan dolaplarımız vardı. Neden çantasına bir ton eşya atıp kendine eziyet ettiğini anlamıyordum.

''Su, dişi dediğin bekletir, anlıyorum ama dişi dişiye bunu yapmaz,'' diyerek isyan etti bir ara Sıla.

''Tamam tamam geldim,'' diye yanımıza koşarak gelirken çantasını omzuna atmıştı Su. İrem'in yokluğu beş saniye sonra gözüme batmıştı. Alıştırmıştı kendine zilli.

''İrem nerede?'' diye bir soru attığımda ''Buradayım hayatımın kadını,'' diye İrem'e ait olan bir ses işittim arkamdan. Arkama dönmeden gözlerimi devirip gülümsedim. Her zamanki İrem, her zamanki şirinlikleri. 

Dünkü zaferin tadı damağımızdayken hep birlikte gülerek ilerlemiştik. Sınıflarımızın ayrılacağı an geldiğinde yine moralim bozulmuştu biraz. Gizem Hanımla hâlâ sınıf mevzusunu konuşmamıştı. O yüzden sınıflara giderken ayrılmak zorundaydık. 

''Ne zaman konuşacaksın?'' dedim.

''Bu gün giderim yanına,'' dedikten sonra gülümsedi ve öpücük attı. O öpücük attıktan sonra İrem elini dramatik bir şekilde kalbinin üstüne götürüp ''Beni bununla mı aldatıyorsun sevgilim?'' dediğinde yüksek sesle gülmeden edemedim. Sıla ''Allah'ım sen sabır ver,'' derken İrem, Su ve ben kendi sınıfımıza ilerlemeye başladık. İlk dersin yorgunluğu her zaman ve her zaman ağırdı. Daha önce neden bu kadar uyuşuk olmadığımı merak ettim. Derslere hep aşıktım ben. Belki de içimde yatan gerçek Defne aslında dersler sevmiyordu. 

Derin bir nefes alıp şu kırk dakikanın ışık hızında geçmesi için içimden dua ettim.

Bu Sırada Kuzey Erkekler Okulu

Arda ve Mete en arka sırada, duvar kenarında oturmuştu. Mete telefonunu kurcalayacağı için duvar kenarına oturmuş, alnını sıraya dayamıştı. Mete'nin önünde Çağatay, onun yanında ise Bora oturuyordu. Fatih ayaklarını uzatmak istediğini söylemiş, Bora'ya kahvaltıdaki sosislerini vererek yerine kurulmuştu. Çağatay ve Bora, ders din olduğundan dersi dikkatle dinliyorlardı. Daha doğrusu Bora dinliyor, Çağatay kendisini derse vermeye çalışıyordu. Dünkü yenilgileri aklından çıkmıyordu bir türlü. Fatih ise uykusuzdu ve dünkü maçın yorgunluğunu atamadığından ayaklarını uzatmış, sırtını duvara dayamış, gözlerini kapatmıştı. Dersle alakası bile yoktu.

Mete bir ara başını kaldırıp ofladı. Canı sıkılmıştı. Dünkü aşağılamadan sonra kafasını dağıtmak için yemekhaneye gidip fasulye bile ayıklamıştı. Ama bir türlü çıkmıyordu aklından. Çok canını sıkmıştı bu olay Mete'nin. Maçta yenildikleri yetmiyormuş gibi bir de yeni yetmenin biri onu okul arkadaşlarının gözü önünde rezil etmişti. Forma atıp ''Salak olduğunuzu hatırlarsınız!'' diye bağırmıştı kız ona. Kız olmasa onu parçalara ayırırdı Mete.

DÜŞMAN OKULLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin