34|Trente Quatre

792 86 38
                                    

Bölüm şarkısıCem Adrian - Kül

Hava kararmaya, güneş gökyüzünden inmeye başladı. Esmer genç ağır adımlarla boş sokakta ilerliyor bir yandan da kulağında ki kulaklık ile müzik dinliyordu.

İşler yoluna girmeye başlamışken, hayatından çıkardığı insanları görüp geçmişi tekrar tekar hatırlamak iyi gelmemişti ona. Zaten kime iyi gelirdi ki daha güzel duygularla bastırdığı acısının gün yüzüne çıkmasını. Bunca şeye rağmen yine gülümsemeye çalışmış aklına bir süredir uğramadığı kardeşi gelmişti. Bardağın dolu tarafı ise onu ziyarete gidiyordu.

Jackson'ı affetmeyi düşünmüyordu. Affetmeyi geç, bunca zaman sonra af dileyeceğini bile zannetmiyordu. Hayalleriyle oynanmıştı bir kere, meleğinin gözlerinde ki parıltı söneli çok olmuştu.

Düşüncelere daldığından beri adımları daha bir yavaşlamıştı. Ara sıra yalpalıyor, bu zamana kadar yaptığı gibi dik durmaya çabalıyordu. Yorulmuştu. Yormuşlardı.

Göz pınarlarının dolduğunu farketmedi bile. Sağ gözünden usulca bir damla kaydı yanağından aşağı. Acaba sağ gözden mi yoksa sol gözden mi ilk yaş akınca o damla üzüntü damlası oluyordu? Ne farkederdi ki, her türlü acı çekiyordu.

Jungkook'u hayatına dahil ettiğinden beri biraz da olsa kendini toparlamıştı. Ona gülümseyince karşısında ki çocuğun gözleri parlıyordu. En çokta gözlerini seviyordu onun. Galaksiyi içinde bulunduran ceylan gözlerini. Sonra gülünce ortaya çıkan ve onu sevimli gösteren hafif çıkık tavşan dişlerini. Gülüşünü engellemeye çalışırken ortaya çıkarttığı gamzeleri. Sabaha kadar sıralayabilirdi onda ki sevdiği özellikleri. Sıkılmazdı da asla.

Kafasında ki seslerin susmasına sebebiyet veren olay ise demir kapıya gelmiş olmasıydı.

Kapının arkasında ki demiri ters yöne doğru çekti ve kilidinin açılmasını sağladı. Griye çalan mavi, uzun demirlikleri olan kapıyı usulca ileriye doğru itti ve karşısına çıkan toprak yolda ilerlemeye devam etti. Önce sağa döndü, sonra sola. Dümdüz illərdi, zaten çok uzun bir yol değildi. Tam karşında bulunan mermerin üstne oturdu. Dolu gözlerinin aksine dudaklarında küçük bir tebessüm belirdi ve tek elini öne doğru uzatıp yazılı taşın üstüne getirdi.

Kim Eunhee

Tam o sırada dudaklarından bir hıçkırık firar etti. Bu sefer kendini dizginlemedi, hıçkırarak ağlamaya başladı. Mermerin üstünde taşın daha yakın bir kısmına kaydı. Elleri ile taşın üstğnğ sevmeye başladı, bir yandan da sayıklıyordu.

Meleğim

Bir tanem

Orada ne kadar zaman durmuştu bilmiyordu. Yaşadığı duygu selinden telefonunun çalmasıyla sıyrıldı. Eline alıp kapatmayı düşündü anlık. Fikrini değiştirmesine sebep olan kayıtlı ismi görmesiydi. Gülümsedi ve telefonunun ekranını mezar taşına gösterdi.

"Sakın üzülme meleğim, senin yerini kimse dolduramaz... Beni paylaşmayı sevmediğini biliyorum ama... Jungkook hyungunu sev olur mu? O beni kaybolduğum karanlıktan çıkartan kişi..." telefonu daha fazla bekletmeden açtı.

"Hyungie, nerdesin? Sana bir sürü bir sürü mesaj attım ama iletilmedi. Seni mera- Hyung ağlıyor musun sen?" sözünün kesilmesine sebep olan şey Taehyung'un kısık sesli hıçkırık sesiydi. Bir kaç saniye kimse sesini çıkarmadı. Taehyung konuşmak için kendini toparlamayı, Jungkook ise onu bekledi.

"Jungkook... Yanıma gelip bana sarılır mısın? Sana çok ihtiyacım var." konuşurken sesi titriyordu. Karşı tarafta ki genç endişelenmeden edemedi.

 Cafuné | Taekook ✔︎Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα