Başını aniden bana çevirince hemen Hyunjinin yanına çöktüm. Bir süre sessiz kaldıktan sonra başımı Hyunjine çevirmiştim. Sert bakışlarını oraya gönderdiğini fark edince kaşlarım çatıldı. Ne yapıyordu bu çocuk? Gerçekten karşısındaki şeyin korkup kaçacağını mı düşünüyordu?

Duyduğum hızlı koşma sesiyle şok içinde Hyunjine döndüm. Ayağa kalkıp içeriye baktığımda o şey gitmişti.

"Onu korkuttun!?"

"Hayır korkutmadım. Çoktan işini bitirmiş gidiyordu."

"Bu da neyin nesiydi? Onların ölmesine izin verdik Hyunjin! Ben bir polisim onları kurtarmam gerekirdi kaçıp saklanmam değil!"

Hyunjin derin bir nefes alarak koltuğun arkasından çıktı ve alnını ovuşturdu. Stresli ve gergin olduğu her halinden belliydi.

"Onu nasıl öldüreceğine dair bir fikrin var mı? İnsana benzer bir hali mi vardı? Yapacağın şey onları kurtarmak değil intihar etmek olurdu."

Ben de koltuğun arkasından çıkıp Hyunjinin karşısına dikildim ve daha sakin bir şekilde konuştum.

"Peki şimdi ne olacak? Bunu insanlara anlatmalıyız."

Hyunjin başını olumsuz analmda salladı.

"Bunu anlatırsan kanıtları göstersen dahi kimse sana inanmayacaktır. Öncelikle onlar hakkında bir şeyler öğrenmemiz lazım. Nerede yaşıyorlar veya varlıklarını tam olarak nasıl kanıtlarız gibi. Yoksa insanların gözünde sadece bir deli olursun."

Başımı olumlu anlamda salladığımda Hyunjin beni kendisine çekip sarıldı.

"Şimdi eve gidelim. Bu kitabı da kimse görmesin tamam mı?"

Başımı olumlu anlamda sallayıp kollarımı Hyunjinin belime doladım.

Tanrım neler oluyordu böyle?

***

Kehribar rengi gözleri karanlıkta parlarken 4. Kadehindeki kanı kafasına dikti. Bir gündür kan içmediği için damarları fazlasıyla şişmiş ve halsiz düşmüştü.

"Ne yani şimdi Felix her şeyi öğrendi mi demek istiyorsun?"

Başını olumlu anlamda salladığında Minho adeta odanın içinde dört dönmeye başladı.

"Onu bir yere kapatmalıyız."

"Hayır."

"Ne demek Hayır Hyunjin? Bizi bilen tek kişi eğer öterse ne olur senin haberin var mı?"

Kadehin içindeki son damla kanı da içtiken sonra başını zevkle geri yatırdı ve boynundaki kemikleri kıtlattı. Minhonun aksine Hyunjin oldukça sakindi.

"Bildiği bir şeyler var. Veya sahip olduğu. Bunları öğrenene kadar ona bir şey yapamayız. Merak etme gözetimim altında kalacak."

"Peki bizimkilere söyleyecek miyiz?"

Hyunjin başını olumsuz anlamda sallayıp Minhonun karşısındaki koltuğa oturdu.

"Bu yapacağımız en büyük aptallık olur. Bir insanın varlığımızı bildiğini öğrendiklerini düşünsene. Resmen kaos ortamı. Bu işi biz halledeceğiz. Büyütülecek bir şey yok sadece Felix ve onun da kimseye söylemeye niyeti yok."

Minho başını olumlu anlamda sallayıp ayaklandı. Tam odadan çıkacaktı ki Hyunjin ona bir soru yöneltti.

"Jisungla nasıl gidiyor?"

Minho kapının kolunu geri bırakıp gülümseyerek Hyunjine döndü.

"Sanırım benden hoşlanıyor."

"Peki ya sen?"

Minho cevap vermeden ilk önce yerdeki halı desenlerini inceleyip sonra Hyunjinin yüzüne baktı. Ne diyebilirdi ki? Buna cevap veremiyordu.

"O zaman sorumu şöyle değiştireyim. Felixin yerinde Jisung olsaydı. Onu hapseder miydin?"

Minho adımlarını yavaş yavaş Hyunjine yöneltti ve tam önünde durup yüzüne eğildi.

"Peki sen Felixi neden hapsetmiyorsun? Bizim hakkımızda bildiği bir şeyler olduğu için mi yoksaaa... Ondan hoşlandığın için mi?"

Minho sorduğu soruya cevap beklemeden yüzündeki şeytani gülümsemeyle odadan çıkınca Hyunjin omuz silkip masanın üzerinde duran sigarasından bir dal çıkarıp yaktı ve ciğerlerini o yoğun zehirli dumanla doldurdu.

Saçmalıktı. Bu yaşanan şeylerin hepsi birer saçmalık...


***

Selam aşklar nabersiniz nasılsınız bakalım???? Umarım bölümü beğenmişsinizdir yazım ve noktalama hatası görürseniz lütfen haber verin vote ve yorum atmayı unutmayın seviyorum hepinizi öptüm kocaman 💋💋💋♥️♥️

Bang Chan ⤵️


Felix ⤵️


Blood ties of spirits | HyunlixWhere stories live. Discover now