Biraz mı, diye soran zihnime gülümsedim. Aklıma Sena'nın üzerinde Kuzey'in kazağını gördüğündeki yüz ifadesi gelince istemeden de olsa gülümsemem dışa yansıdı.

Sansar'ı gören insanların onun gülümsemeye yabancı olduğunu düşündüklerini gözlemlemiştim. Kendine has bir gülümsemesi vardı ve bana göre en içten gülümsemesi bizim yanımızda olandı. Gizli gülümsemelerini saymıyordum bile.

"Yabancı gelmiyor," dedi adam çenesini kaşıyarak. "Daha önce buralarda kavga çıkmıştı. Türk bir gencin birini öldüresiye dövdüğünü duydum."

Umutla adama baktım. Sansar'ın kavga çıkarmadan bir ay boyunca burada kalmasını beklemiyordum. Bu yüzden adama devamını bekler gibi baktım ama adam başını iki yana sallayıp "O çocuğun," dedi Sansar'ın gülümseyen fotoğrafını göstererek. "Bu çocuk olmadığına eminim."

Başımı salladım ve bakışlarımı adamdan çekip mağazanın içinde gezdirdim. Saçma da olsa en azından bir kişinin yabancı gelmiyor demesi içimdeki şüpheyi ekmek kırıklarıymış gibi süpürdü. Mutlaka burada olmalıydı.

"Eyvallah!" dediğimde adam dilimi anlamadığı için bana tuhaf bir bakış attı. Küfrettiğimi sanmaması için "Cheerio!" dedim gülümseyerek.

Adam başını nezaketle salladığında mağazadan çıktım. Fotoğrafı cebime atıp sigara paketimi çıkardım ve mağazanın duvarına yaslandım.

Sigaramı dudaklarımın arasına alıp zihnimi zorladım. Onun İtalya'da olduğuyla değil gidişiyle ilgilenmiştim hep ve sanırım şimdi de bunun bedelini ödüyordum. Belki de İtalya'da dayısıyla olduğunu söylediğinden dolayı başından beri onun İtalya'da olduğunu tahmin edebilirdim.

Zihnimde keşfe çıktım ve o an daha önce hiç karşılaşmadığım bir şeyle karşılaştım. Büyük bir kütüphanede buldum kendimi. Zihnim benden önce hareket etmiş kütüphanedeki tüm kitapları havaya kaldırmıştı. Onlara ulaşmak için kitaplıklara dayanmış merdivene bile gerek kalmadan tüm kitaplar kütüphanenin tavanına yükseldi ve zihnim binlerce hatta on binlerce kitap arasından sadece Sansar ile ilgili olanları buldu.

Sena'ya dönüp "Ölmedim ama çok yaklaştım," dedi Sansar Kepap kokularının arasından. "Lösemiydim ben, çocukken."

Annesini kaybettiği gece gecekondudaki karanlık odada oturduğumuzda bana "Karanlıktan niye korkuyorsun?" diye sordu.

Ve ona ait her bir anı şekil bulup zihnimde dolanmaya başladı. "Bunu hırsız bir adama söylüyorsunuz... Lütuf mu? Lütuf olsaydı bundan rahatsız olmazdık... İyi iş çıkardın...Ne zamandan beri kafeye gelmek suç... E, o zaman ben bir Düşünce Mahkumu alayım. Bol düşünceli olsun ama... Sansar. Bana Sansar de... Benim her zaman bir planım vardır... Ölüm yakın."

Anılar bir bir önüme sunulurken Sansar'ın kendine has gülümsemesiyle Sena'ya bakışı geldi gözlerimin önüne. Hemen ardından gerçek bir dost gibi omzumu sıktı. Dilini ağzının içinde gezdirip öfkeyle Kuzey'e baktı. Ve daha milyonlarca beraber geçirdiğimiz an beni ele geçirdi.

Aralarda mutlaka geçtiğine inandığım ipuçlarını bulmaya çalıştım ama bulabildiğim tek şey zihnimi ele geçiren bir ses olmuştu. Sansar benimle konuşuyordu. Amcamın yazlığındaydık ve bana bir şeyler anlatıyordu. Ne dediğini duymak için odaklandım ve o an zihnim nedeni bilinmeyen bir sessizliğe gömüldü. Her zaman düşüncelerim sesleriyle çınlayan zihnim, şimdi Sansar'ın tek bir kelimesine odaklanmıştı.

"Seviyorum."

Düşünce Mahkumluğundan tamamen kurtulacağımızı düşündüğümüz gün söylemişti bunu. Tedaviden söz ederken ilk defa bu kadar kararsız ve isteksiz gözüküyordu. Sebebi ise basitti. Sansar seviyordu. İtiraf etmese de o, Sena'ya deli gibi âşıktı.

Düşünce MahkumlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin