Mavi çiçeğe ulaşıp bir tanesini kopardım ve parmaklarımın titremesini umursamamaya çalışarak taç yapraklarını aralamaya başladım. Bu sırada ejderha da beni fark etmiş, hızla üzerime doğru uçmaya başlamıştı. Çiçeği arkamda saklayarak boştaki elimi havaya kaldırdım ve "Dur!" diye bağırdım. "Seninle konuşmak istiyorum."

Ejderha ateş saçmayı bırakarak yavaşladı ve tam önüme indi. Ardından kara dumanlar eşliğinde insan formuna dönüştü. "Beni kabul edecek misin?" diye sordu karanlık bir sesle. Çift yankılı sesinden her an ejderhaya dönüşüp beni yakabileceğini anlamıştım.

"E-evet. Kabul edeceğim." diyerek yavaşça ona yaklaştım. Yeterli mesafeye ulaştığımda göz rengi kırmızıdan siyaha dönüş yapmıştı.

"Sana inanmalı mıyım?" diye sordu.

Başımı salladım ve çiçeği arkamdan çıkararak aniden yüzüne doğru salladım. Sarı polenler yüzüne yapışmaya başladığında öfkeyle hırladı ve "Bana yalan söyledin!" diye bağırdı fakat üzerime atılamadan bilinçsizce yere düştü.

Vakit kaybetmeden örümceği yaprağın üzerinden alıp kış bahçesinden çıkarak hızla koridorda koştum. "Nereye gideceğiz?" diye bağırırken koşmaya devam ediyordum.

"Sakin ol ve kalabalığa gir." dedi örümcek. Gürültüyü takip edip büyük bir salona ulaştığımda aradığım kalabalık karşıma çıkmıştı. Birbirleriyle sohbet eden insanlar oldukça normal görünüyorlardı. Hatta keyifli bile diyebilirdim.

Şık siyah kıyafetli kalabalığın arasından sıyrılarak geçerken büyük salonun en uzak köşesine gözlerim takıldı. Beni karşılayan genç adamdı bu kişi. Yanındaki parlak siyah saçlı güzel bir kadınla gülüşüyordu. Kadın bakışlarını adamdan bir saniye bile ayırmıyor, büyülenmiş gibi adamı dinliyordu.

"O adamla tanışmış olmalısın." dedi örümcek.

"Evet, beni karşılayan kişiydi." diye karşılık verdim.

Örümcek kararmış avucumda ilerlerken "Neler olacağını izle." dediğinde gözlerimi tekrar ikiliye çevirdim.

Adam kadına yaklaşıp kadının yüzünü avuçları arasına aldı ve bir şeyler söyledi. Kadının yüzündeki gülümseme aniden donarken gözleri dehşetle açıldı ve şok içinde adama bakmaya başladı. Kısa süre sonra bütün bedeni titredi ve dönüşmeye başladı.

Başının üzerinde dallara benzeyen uzantılar çıkmaya başlayan kadının beyaz teni gittikçe karardı. Karanlık önce damarlarında, ardından cildinde ilerledi ve geriye sadece havada süzülen bir karaltı kaldı. Adam pelerinini savurduğunda karaltı pelerine hapsoldu ve adamın yüzünde tatmin olmuş şeytani bir gülümseme belirdi.

"N-ne oldu biraz önce?" diye fısıldadım dehşetle.

"Kadın karanlık ruha dönüştü. Bir daha buradan asla kurtulamayacak. Kısa süre sonra da sonsuzluğa karışacak. Sonunun böyle olmasını mı istiyorsun?" dedi örümcek.

"O adam kim?" diye sordum. Gözlerim hâlâ onu takip ediyordu. Biraz önce bir kadını öldürmemiş gibi rahatlıkla kalabalığa karışmış, başkalarıyla sohbet etmeye başlamıştı.

"Bu malikanenin efendisi. Korku, hayal kırıklığı ve diğer kötü duygulardan beslenir. Öldürdüğü insanların ruhlarını pelerinine hapseder ve böylece sonsuza kadar yaşayabilir. Gücünü o ruhların karanlığından alıyor."

Bir pelerinli kötü adamımız eksikti. Bu evrende zaten karşıma çok az iyi şey çıkmıştı. Aniden fazla bıkkın hissettiğimi fark ettim.

"Belki de beni yakalamasına ya da karanlık ruha dönüştürmesine izin vermeliyim. Buradan kurtulabilmemin tek yolu bu gibi görünüyor." dediğimde elimde küçük bir yanma hissederek acıyla nefesimi içime çektim. "Ne yapıyorsun?"

Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf DövmecisiWhere stories live. Discover now