5. "Onur"

10.1K 870 796
                                    

3. Yıl Önce

Tugay ona tartan gözlerle bakan, sevdiği kadına bariz şekilde benzeyen anca sevgiden çok, öfke ve nefret saçan ela gözlere baktı.

Öfkeli olduğu gözlerinden değil, soluğundan, duruşundan, daha doğrusu kaskatı bedeninde oynayan sağ ayağından belliydi. Kız kardeşi yanında olmadığına göre, Tugay onun korumacılığını hafife almıştı. Genç adamı oracığa yığmak istiyor gibiydi.

"Buyurun," dedi Tugay ellerini nereye koyacağını bilemeyerek. Babası katı bir askerdi, annesi de aynı katılıkta iş kadınıydı. Tugay kimsenin önünde korkmamayı, onlara hesap vererek öğrenmişti. Seneler sonra ilk kez, oldukça tedirgin hissediyordu. 

Orta yaşlarında olması gereken adam, oldukça genç görünüyordu. Öyle dinç bir duruşu vardı ki, Tugay subay arkadaşları arasında bile böyle tehditkar duruşa sahip kimsenin olmadığını düşündü. 

"Tugay Öncü değil mi?" Adam çenesini kaşıdı. Gözleri kan çanağıydı. Tugay ona soy ismini söyleyip söylemediğini hatırlamıyordu, ancak adam sonradan konuşmaya başlayınca, söylemese bile bu paranoyak ağabeyin bulacağına kanaat getirdi. "Nerede okuduğunu, kaç yaşında olduğunu biliyorum. Gittiğin yolu biliyorum. Karakterini bile az çok çözdüğüme eminim. Şimdi söyle bakalım, senin gibi bir adamın, benim kız kardeşimle ne işi olur?"

Bu aşağılama mıydı? Yoksa aralarında ki sınıf ve inanç farklılığına mı değiniyordu? Tugay ağzını açarsa, çok kötü kelimelerin çıkmasından korktu. Öfkesine sık yenilirdi. Ağzının filtresi yoktu. Sevdiği kızın ağabeyi karşısında- ne kadar öfkeli bir ağabey olursa olsun- kelimelerine dikkat etmek zorundaydı. Derin bir nefes aldı. 

"Onu tanımak istedim," dedi en basit tabirle.

"Tanımak?" Adam çenesini kaşırken, tehditkar bir tavırla gülümsedi. "Hangi sıfatla?"

"Bir erkek, bir kadına alaka duyduğunda nasıl tanımak istiyorsa, öyle." Eyvah, diye düşündü Tugay. Sesi şimdi öfkeli çıkıyordu ve buna engel olamıyordu. İçinden bir ses, İncisinin sadece ona ait olduğunu haykırıyordu. Günü gelecek, onu kollarına alacak ve ağabeyi dahil, kimseye hesap vermeyecekti. Ancak bir sorun vardı. İnci, bu ağabeye öyle çok değer veriyordu ki, onu aşmaktan çok, takdirini kazanmak zorundaydı. 

"Bakın efendim," dedi terli ellerini silmemeye gayret göstererek. Bu zayıflık gösterisi olurdu. "Amacım kardeşinizle eğlenmek falan değil. Onu gördüm, kendime yakın hissettim ve tanışmak için peşine takıldım."

Oradaki ayrıntıyı anlatmak istemedi. Aslında, Yüsra da en az Tugay kadar konuşmaya istekliydi. Ama bu ağabeyin, böyle konularda katı olduğu belliydi.

Parktan geçenlerin garip bakışları altında, adam telefonunu çıkardı. Hızlı hızlı mesaj attı ve telefonu yeniden cebine iliştirdi. Tugay, Yüsra'nın ne durumda olduğunu merak ediyordu. Ona zarar vermeyeceğini söylemişti ama buraya getirmemiş, onlarla beraber yüzleşmemişti.

"Yüsra'yı zan altında bırakmayın," diye sözlerini sürdürdü sırtından ter boşalırken. "Tamamen benim taşkınlığımdan o mesajlar."

Ona ona doğru öyle bir yaklaştı ki, Tugay eğer eğitimini almamış olsaydı, geriye doğru tökezlerdi. Yerinde dimdik bekledi. Adamın kızaran ela gözleri kendi gözlerini delerek bakıyor, çenesinin gıcırtısı kulaklarına doluyordu.

"Benim adım Yusuf," dedi kelimeleriyle suratına sille atıyormuş gibi keskindi ses tonu. "Yusuf! Benim Demir yanımı görme. Sözcüklerini ona göre seç delikanlı. Ben ömrümdeki en değerli varlığıma, kız kardeşime ne el kaldırır, ne de bir yabancının sözcükleriyle onu zan altında bırakırım."

Sana Teslim Oluyorum (Umut Serisi 7)Where stories live. Discover now