"Mezarda bile bana rahat yok desene."

"Ne sandın aslanım?"

"Sana aşığım Leyla."

"Bende sana Akif."

Yan yana diğerlerinin yanına geldik. Sevgi eve gideceğini söyleyip bize veda ettikten sonra gitmişti. Sema ablanın bu durumdan memnun kaldığını biliyordum. Yine canım sıkıldı. Onlarla birlikte misafirliğe gitmek için ne enerjim ne de psikolojim kalmamıştı çünkü. Vazgeçmek için geç olmadığının da farkınaydım. Ama Akif'i bırakıp gitmek gelmiyordu içimden.

Tuğba da gelince hep birlikte Yasinlere geçtik. Hatice teyze bizi kapıda karşıladı heyecanla. Akif'in babası, enişteleri ve yeğenleri bizden çok önce gelmişlerdi. Utana sıkıla gidip onlarla merhabalaştım. Neyseki beni daha önceden anlatmış sevgilim, aramızdaki ilişkiden de evlenmek niyetimizden de haberleri vardı.

Adam Akif'e o kadar çok benziyordu ki ısınmam çok sürmedi zaten. Kibar, babacan biriydi. Benimle gayet samimi olarak sohbet etti ve utandıracak hiçbir şey söylemedi. Hatta Sema abla içeriye girer girmez olanları anlatmış olmasına rağmen tepki dahi vermemiş, tıpkı eşi gibi sakinlikle karşılamıştı. Bu durum benim patlamak için hazırda bekleyen panik atak krizimi önleyen yegane şeydi o akşam. Kendimi bir yabancı gibi değil, ailenin yeni ancak daimi üyesi gibi hissetmiştim.

Yemek yedik, büyükler saatlerce sohbet etti. Zaten Yasin'de çok geçmeden gelmişti eve. Nihayet hava iyice karardığında Akif'in babası Sadık Bey izin isteyerek ayaklandı, bizde arkasından kalktık. Kötü başlayan tanışma işini gayet iyi sonlandıracaktık galiba.

"İsterseniz kızlarla siz burada kalın." Dedi Hatice teyze Akif'in annesine. "Sıkışmayın orada. Ev büyük."

Bende Akif'i kendi evime alabilir miydim? Aha! Dövdüğüm görümcemi götürüp kendi yatağımda ağırlasam affederdi beni kesin.

"İsterseniz benim eve de gidebiliriz. Küçük ama idare ederiz bir şekilde."

Kalabalık bana döndü.

"Sağ olasın güzelim. Hiç zahmet vermeyelim sana." Dedi Selma abla.

"Selma haklı. Zaten çalışıyorsun, biz yük olmayalım." Diye gülümsedi Sevda abla. Akif'in annesi uzanıp yanağımı okşayınca gülümseyerek başımı hafifçe yere eğdim ve sabah yaşananların unutulmuş olmasının keyfini çıkardım.

"Kızlar haklı. Sen işine gücüne bak kızım. Akif seni evine bıraksın. Yalnız bizi görmeye gel yine. Birlikte yemek yiyelim."

Sadık amcanın sesi bile oğluna benziyordu.

"Gelirim tabii." Diye mırıldandım sevecen bir tonda. "Ama teklifim hala geçerli."

"Başka bir gün kahveni içmeye geliriz."

"Mutlaka bekliyorum."

Montumu giydiğim sırada Sema abla küçük oğlunu kucaklayarak Akif ile aramıza girdi aniden. Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı, ne yapmaya çalıştığını anlamayarak yüzünü izliyordum.

"Ben geleyim sana Leyla."

Geldi de. Evdekilerle vedalaşıp cümbür cemaat ayrıldık, Akif'in ailesi dayısının evine gitmek için diğer yola yöneldi. Ben, Akif ve Sema abla benim evime gittik. Sevgilim bizi kapıda bırakıp arkasına baka baka gittikten yarım saat kadar sonra elimizde kahve fincanlarıyla benim oturma odamda karşılıklı oturuyorduk. Bacaklarım heyecandan titremiyor olsa kalkıp boşları mutfağa götürebilirdim. Ama sabah dövdüğüm kadının nasıl gönlünü alabileceğimi düşünürken yapabildiğim tek şey gerginlikten ölmekti.

"Ellerine sağlık Leyla."

"Afiyet olsun." Diye mırıldandım heyecanlı çıkan sesimle. Gözlerim annesinin dizinde uyuya kalan miniğe takıldı ve o an oğlan dayıya benzer sözünün ne denli haklı bir söz olduğunu bir kez daha anladım. Küçük Akif'ti bu oğlan. "Demir uyumuş. Benim yatağa yatıralım. Siz orada rahat rahat uyuyun. Ben koltukta yatarım bu gece."

"Ay valla hiç itiraz edemeyeceğim kuzum. Sırtım tutuldu dayımlarda. Allah razı olsun senden."

Fincanları alıp mutfağa bıraktım hızla. Bu sırada Sema abla da oğlunu kucağına almıştı çoktan. Yatak odama kadar onlara eşlik ettim ve yorganı kaldırarak oğlanı yatırmasını sağladım.

"İstersen çarşafları falan değiştireyim."

"Gerek yok, sağ ol."

Demir gözlerini araladı. Önce anlamsız anlamsız etrafına bakındı, sonra benden yana dönerek koluma sarıldı ve bedenimi kendine doğru çekip tekrar uyudu. Kumral saçlarından bir tutam alnına doğru dökülmüştü. Üç yaşında bir çocuğa göre sakin bir yapısı vardı. Uzanıp dikkatlice saçlarını düzelttim, rahatsız olmamasına dikkat ederek kolumu geriye çektim.

"Boşuna buna dayısı kılıklı demiyoruz. Yapıştı sana Leyla."

Sema ablanın kısık kahkahası yanaklarımı kızarttı aniden. Ne yapayım bu kadar güzel olmayı ben seçmemiştim sonuçta. Keşke Akif'im de burada olsaydı.

"Bende onu çok sevdim. Maşallah çok akıllı."

"Annesinin kuzusu o. Yalnız bir yastık daha varsa verebilir misin?"

"Tabii."

Dolaptan kullanmadığım yedek yastığı çıkarıp uzattığımda yatacağı yeri ayarlıyordu. Oğlanın yattığı yastığı sağa doğru çekiştirip boş alan açtığı sırada ortaya çıkan şey onu da en az benim kadar şaşırtmış olacak ki gözleri fal taşı gibi açılıverdi. Utandım. Kahroldum. Rezil oldum.

"Leyla," diye soludu görümcem elindeki gri metalle bana dönerek. "bu Akif'in saati değil mi?"

"Öyle mi?"

"Öyle. Öyle de senin yatağında ne işi var?"

"Ay gerçekten, ne işi var?"

"Yoksa?"

"Kim koymuş ya onu buraya?"

Elinden almak için davrandım. Benden hızlı davranarak arkasına sakladı saati.

"Ben veririm yarın. Belli ki konuşmamız gerekiyor abla kardeş."

🌿🌿

Merhabalar efendim. Bölüm bitti. Yazım yanlışları varsa lütfen uyarın. Bölüm ruhsal sıkıntılarım yüzünden geç geldi.  Üstelik hiç içime de sinmedi. Basit bir anlatım oldu çünkü. Çok fazla kelime tekrarı ve uyumsuz cümleler falan.

Ama bunu düzelteceğim. Tekrar döndüm 💫

Bu arada, Ramazan geldi. Bir süre böyleyiz. Harama dil, el, bel uzatmayacağız.

 Harama dil, el, bel uzatmayacağız

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Dağ Ceylanı | Texting | Tamamlandı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin