"Hatice teyze arıyor. Yardıma çağırıyor beni. Sen gelecek misin Leyla?"

Bu kızılın kaynanasıyla olan ilişkisini kıskandığımı söylemiş miydim? O kadar iyi anlaşıyorlardı ki. Hatice teyze sürekli kahve içmeye çağırıyordu onu. Alışverişe, gezmeye, yürüyüşe bile beraber gidiyorlardı. Üstelik çoğu kişiye Tuğba'yı gelini olarak tanıtıyordu. Ya ben? Görümcemi dövmüştüm ya!

"Eve geçmek istiyorum. Kendi gözyaşlarımda boğulmak gibi bir planım var."

"Saçmalama, Leyla." Dedi Akif araya girerek. Omuzlarımı kaldırıp indirmekle yetindim.

"Akif haklı. Olan oldu artık. Sıkma canını. Sonuçta isteyerek yapmadın."

"Ama Tuğba,"

"Aması maması yok. Ben Yasin'le vedalaşayım gidelim."

"İyi, peki."

Gülümseyerek bizim çıktığımız odaya girdi tekrar. Canım o kadar sıkkındı ki elimi tutan Akif'in varlığı bile heyecanlandırmıyordu beni. Oflayarak bedenimi yanımdaki adama çevirdiğimde diğerleri çoktan çıkmıştı karakoldan. İri elleriyle yüzüme dökülen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştıran sevgilim yaklaşarak alnından öpünce kapıyı izlemeyi bırakıp ona döndüm. O kadar askerin içinde hemde...

"Leyla, sen bir bana mı kaplansın be yavrum? "

"Ya aslında ben çok serseriyimdir de,"

"Ee?"

"Kadını dövünce şey ettim."

"Ney ettin?"

"Akif, annen seni bana vermeyecek değil mi?" Diye değiştiriverdim lafı.

"Vermezse kaçarım. Dert ettiğin şeye bak."

"Nasıl kaçarsın?"

"Bayağı. Bohçamı toplar, sana kaçarım."

"Güldürme beni Akif. Bohçan mı var senin?"

"Daha nelerim var inanamazsın."

"Anan gelmeden o şeylerini gösterseydin ya!"

Sırıttı Akif. Gülmek sayılmazdı. Dudakları arsızca kıvrılmış, mavi gözleri Karadeniz gibi dalgalanmıştı birden. Aklından ne geçiyor bilmiyordum ama şu saatten sonra benim asla yapamayacağım fesatlıkta bir şey olduğu duruşundan bile belliydi. Omuzlarım düşerken kapıya doğru yürümeye başladım ve sevgilimi geride bıraktım.

"O anlamda söylemedim Leyla."

Seri adımlarla bana yetişip yanımda yürümeye başlaması uzun sürmedi tabii. Binadan çıkıp bahçede bekleyen aile üyelerini gördüğümüzde yarım saat kadar önce yaşanan saçma olay tekrar üşüştü zihnime. Yüzüm düştü, kahroldum.

"Bu gidişle o anlamda bir şey yaşayamayacağız zaten."

Sevgi hepsinden geride bekliyordu.

"Bunu sana hatırlatacağım."

"Ne zaman? Mezara girince mi? "

"Ne alaka yavrum şimdi mezar?"

"Aynı yatağa giremeden ben utançtan ölürüm kesin. Bari seni benim yanıma, sağıma, soluma, üstüme falan gömsünlerrette ereyim muradıma."

İşte o an kahkaha atmaya başladı benim duygusuz Akif'im. Anasını görünce açılmıştı kalleş. Ben, benimle utanmadan konuşsun diye aylardır kırk takla atarken ailesinin geldiği gün açılası tutmuştu. Belki de ailesi değildi mesele. Parmağımda duran yüzüktü. Akif onu bırakıp gitmeyeceğime emin olmuştu evlilik teklifini kabul ettiğimi görüp. Sınırlarını yıkmıştı. İstemsizce gülümserken buldum kendimi.

Dağ Ceylanı | Texting | Tamamlandı Where stories live. Discover now