twenty four

2K 191 85
                                    

Saçlarım yeterince uzun olmadığı için topladığımda alttan çıkan tutamlar yüzünden sıcaklamış ve terlemiştim. Sabahtan beri sıkıntıyla evin içinde dönüp duruyordum ancak elim bir türlü telefona gitmiyordu. Yatakta bırakılan sevgili triplerinde değildim, elbette işi çıktıysa gitmesi normaldi ancak bu saate kadar yazmaması beni bir şeylerin olduğu düşüncesine itiyordu.

Alkollü değildim, uykum vardı ve yol boyunca uyumuştum ancak eve geldiğimizde de onu rahatsız edecek bir şey söylediğimi düşünmüyordum. Aklıma gelen tek bir şey vardı, onu da kabullenmek istememiştim.

Benimle uyumaktan rahatsız olmuş olabilir miydi?

Tamam, fazla temas bağımlısıydım ve büyük ihtimalle uyurken ona sarılmış veya bacağımı üstüne atmıştım ama uyarsa yapmazdım ki.

Sıkıntılı bir nefes vererek yatağımın karşısındaki duvarın dibine oturdum. Uzanarak üstüne kokusu sinen yastığımı aldım ve sıkıca sarıldım. Dolan gözlerime karşı kendime hakaretler ederken bir yandan da tüm gün kendimi tutmanın acısını yaşıyordum.

Kalbim acıyordu.

Her zaman duygularına yenik düşen biri olmuştum, inkar edemezdim ancak ben hiçbir zaman biri için böyle hissetmemiştim. Özellikle son yaşadığımız tatlı anlardan sonra benden rahatsız olduğu düşüncesi bile beni yerle bir etmeye yetmişti.

Çocuklara söylemek istememiştim çünkü hepsi mutluydu ayrıca Chan'ın arkadaşlarıyla oldukları için kulağına gitmesini istememiştim.

Ağzımdan kaçan minik hıçkırıkları durdurmaya çalışırken bir yandan da dolan gözlerimi siliyordum. Neden bu kadar etkilendiğimi bile bilmiyordum ama elimden bir şey gelmiyordu. Başımı yastığa yaslayarak gözlerimi kapattığım sırada çalan kapıyla kaşlarımı çattım.

Kim gelirse gelsin beni bu şekilde görmesini istemediğimden hızlıca gözlerimi silip üstümü düzelttim. Minik adımlarla ilerlediğimde kim olduğuna bakmadan açtığım kapının arkasındaki bedenle duraksadım.

Tekrar dolan gözlerimin saldırısına uğrarken görmesini istemediğim için başımı eğmeye çalıştım ama kimi kandıracaktım ki?

"Lix?" Şaşkın sesi kulaklarıma dolduğunda yüzüne bakmak istemedim. Nerede olduğuna dair soru sorabilecek bir konumda değildim ancak bu durum beni yiyip bitiriyordu. Bana doğru adımlamasıyla istemsizce bir adım geriledim.

Neden böyle yaptığımı bilmiyordum, başımı kaldırıp göz göze geldiğimizde yüzündeki bozgun ifadeyle karşılaştım. Geri gitmeme şaşırması üzerine bir de dolu ve kızarmış gözlerimi gördüğünde bu sefer gerçekten endişelendiğini anlamıştım.

"Lix'im, ne oldu? Anlat bana." Duyduklarımla birkaç saniye önceki tavrıma ters düşecek bir şekilde hızlıca öne atıldım ve kalıplı vücuduna sarıldım. "Neredeydin?"

Bir eli başımı bularak beni göğsüne bastırdığında diğer elinde bir paket olduğunu gördüm. Umursamayarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

"Sen bu yüzden mi böylesin?" Sesinde hissettiğim dağılmışlık bünyeme ağır geliyordu. Cevap vermeyerek daha sıkı sarılmaya çalıştım vücuduna.
"Güzelim, ne diyeceğimi bilmiyorum. Özür dilerim, düşünemedim. Dün gece konuştuğumuzda şehirdeki bir tatlıcıdan bahsetmiştin. Büyük ihtimalle hatırlamıyorsun o yüzden sürpriz olsun istemiştim, sabah da gitmeden seninle konuştum. Unutma ihtimalin aklıma geldi ama gün içinde aklımdan çıkmış, çok özür dilerim." 

Hızlı cümleleri bir yandan da beni sakinleştirmek için başımı okşayan elleriyle birleşmiş, düşünme yetimi kaybetme derecesine gelmemi sağlamıştı. Böyle bir olayın yaşanması, bunu aklında tutması ve benim yazmadığı için düşündüğüm şeyler aklıma tekrar tekrar gelirken daha da şiddetli ağlamaya başladım.

"Özür dilerim, çok özür dilerim. Neden böyle yaptım bilmiyorum. Rahatsız olup gitmişsin gibi hissettim, hatırlamadığım için de özür dilerim."

Elindeki paketi yere bırakarak yüzümü avuçladığında yaşlar yüzünden bulanık görüyordum. Baş parmaklarıyla gözlerimi sildiğinde yanağımı okşadı bir eliyle. "Sen neden özür diliyorsun bebeğim, bir suçun yok."

"Bilmiyorum, uyandığımda yanımda yoktun ayağına yatmak istemiyorum ama diyorum ya, bir şeyden rahatsız oldun sandım. Tüm gün yazmayınca da...
Öyle işte."

Ellerini belime yerleştirerek tek hamlede vücudumu havaya kaldırdığında bacaklarımı beline sardım. Kollarımı boynuna sararak başımı boynuna gömdüm ve o bizi salona götürürken bu şekilde beklemeye devam ettim.

Koltuğa oturduğunda belli bir süre başımı kaldırmadım, o da başımı okşamayı bırakmadı. "Güzelim, yüzüme bakmak ister misin?" Burnumu çekerek başımı kaldırdığımda gözlerindeki şefkat duygusu ile kalbimin parçalandığını hissettim.

Bu adam gerçek olamazdı.

Ne yapacağımı bilmeden kızarmış burnum ve şişen dudaklarımla ona bakmaya devam ettim sadece. Hislerimi anlamış gibi saçlarımla oynarken mırıldandı. "Bir şey söylemek zorunda değilsin, ben konuşayım bugün olur mu?"

Hafif baş sallamamla konuşmaya başladı. "Her gün uyandığımda ne düşünüyorum biliyor musun? O gün içinde seninle nasıl buluşabilirim, yüzünü nasıl görebilirim... Bunları yaptığımda ise kendimi gerçek olduğuna inandırmaya çalışma sürecim başlıyor. Çok güzelsin Lix'im. Sadece dış görünüşün değil, her özelliğin çok güzel." Dudağıma küçük bir öpücük bırakarak devam etti sözlerine.

"Ben çok düşünen bir adam değilim, çok korkan biri de değilim ancak seninle konuşurken her kelimemi özenle seçiyorum. Çok korkuyorum ya kırarsam seni diye." Gözleri salonun kenarında bulunan masanın üstündeki el yapımı heykelciği buldu. "Bu heykeli çok severek yaptığını, birisi sorsa ne olduğunu söyleyemeyeceğini ama çok değer verdiğin bir parça olduğunu söylemiştin. Kırıldığında bile çok üzülmene rağmen yapıştırmaya çalışmıştın anlattığına göre ve başarmıştın."

Gözleri tekrar gözlerimi buldu. "Sen benim hayatımdaki o parçasın. Kırılmandan o kadar korkuyorum ki herkesten saklamak istiyorum seni. Birisi seni kırdığında her zaman parçalarını yapıştırmak için burada olacağım ancak ya kalbini kıran ben olursam? Çok korkuyorum Lix, ya parçalarını yapıştıramayacak biri haline gelirsem?"

Gelmezsin, demek istedim fakat kelime ağzımdan çıkmadı. Sadece başımı iki yana sallamakla yetinebildim.

"Ama tek fark ne biliyor musun? Sen birisi sorarsa o heykelin ne olduğunu söyleyemeyeceğinden bahsetmiştin ya, ben söylerim." Gözlerini gözlerimden çekmedi uzun bir süre ezberlemek ister gibi. "Söylemek istiyorum."

Dudaklarımı yaladım diyeceklerini anladığımda ancak yine de gelecek cümleyi bekledim.

"Sevgilim olur musun Felix? Sana gelecekte ne olacağını söyleyemem belki ama mutlu olman için iki elim kanda olsa bile sana koşacağıma söz verebilirim. İstemezsen anlarım, düşünmeni istiyorum sadece."

Bu sefer mutluluktan dolan gözlerimi gizlemeden yüzümde oluşan gülümsemeyle ona bakmaya başladım. Böyle bir adamla karşılaştığım için kendimi dünyadaki en şanslı insan gibi hissediyordum.

"Olurum." diye mırılandım dudaklarımızı birleştirmeden önce. Dudaklarında büyüyen gülümseme kalbimi ısıtırken birini gülüşünden öpmenin ne kadar güzel bir his olduğunu ilk defa hissettim hızla çarpan kalbimle.












çok soft olduğum için bölümü kontrol etmedim, umarım bir hata yoktur. varsa da tekrar okurken düzeltirim çünkü ÇOK SOFT OLDUM ARKADAŞLAR CHANLIXE BAKAR MISINIZ YA🥺

tattoo | chanlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin