BEKLENEN İHTİMAL-26

Start from the beginning
                                    

"Benim Halit, indir tüfeği!"

"Nigar abla?" Adam hayret içindeydi. Namluyu yavaşça indirdi. Kapının önünde öylece bekliyordu. "Sen nasıl geldin buraya?"

"Ozan sağ olsun!" İkisi birlikte içeriye baktılar. Halit dediği kişi arkadaşının dikkatsizliğine sinirlenmişti. "İçeriye almayacak mısın bizi?"

"Abla sana saygım sonsuz ama... olmaz."

"Gecenin bu vakti nereye gidelim Halit? Araba da yok." Kızmadan gayet normal bir şekilde konuşuyordu karşısındakiyle. Halit başını yere eğmiş olsa da pek güvenemiyordum ona. Elimde tuttuğum odunu bırakmaya niyetli değildim.

"Başka biri var mı?" Kapıdan başını çıkartıp etrafa bakındı. Bu karanlıkta ne görecekse? Yalnızca bizim olduğumuzu söyleyince, biraz tereddütten sonra dağ evinin kapıları bize açıldı. İçeriye girdiğimizde sobanın harlı sıcağı, bir anne edasıyla kucakladı bedenlerimizi. Kendimi salmamaya kararlıydım. Eli kolu bağlı bir imam ve rızası olmaması muhtemel bir kız olabilirdi içeride. Ozan şaşkın ve mahcuptu hala. Varlığımıza inanamıyor gibi bakıyordu. Halit bizi salona davet ettiğinde Nigar elimdeki odunu bırakmamı işaret etti. Silahı yoktu, kafasına tüfek dayamışlardı ve hala sakindi. Başımı salladım olumsuz anlamda. Gençlerin gösterdiği yere doğru yürüdük.

İçeriye girdiğimde hiç de beklemediğim bir manzara karşıladı beni. Sarığı başında imam, dürüm yaptığı lahmacunu ısırırken, karşı koltukta oturmuş bir kız da ayran içiyordu. Ortadaki masada iki bardak daha vardı. Rızasız kimse yoktu. "Yemek yiyorduk, haydi oturun da beraber yiyelim." Ozan eliyle sofrayı gösterdiğinde Nigar da benim kadar şaşkındı.

"Siz... ne yapıyorsunuz burada?" Hepsi birbirine baktı, sonra da başlarını eğdiler. Lahmacun güzel kokuyordu ama odaklanmamız gereken şey olayın göründüğünden farklı olmasıydı. Halit genç kızın yanına oturdu. Ozan da hocanın yanına oturdu. Biz ayakta birinin bize olayı anlatmasını bekliyorduk. İmam ağzındaki lokmayı iyice çiğneyip yuttuktan sonra boğazını temizledi. Yerden başını kaldırmadan anlatmaya başladı.

"Gençler evlenmek istemiş. Bana geldiler önce, ailelerin rızası olmadan olmaz dedim. Sonra benim rızam olmadan beni buraya getirdiler. Bekliyoruz şimdi..." Adamın haline acımıştım. Gençlere nasihat vermek isterken dağa götürülmüştü. Nigar da derin bir nefes aldı.

"Bakın gençler, aileleriniz fazlasıyla gergin. Yaptığınızın doğru olmadığını biliyorsunuz siz de. Bu iş böyle olmaz."

"Ama bize izin vermezler!" diye atıldı genç kız. Odunu yavaşça elimden bırakıp koltuğun yanına koydum.

"Eğer şimdi eve gitmezseniz ve olayı konuşarak halletmezseniz olayın seyri değişecek. Geri dönüşü olmayacak. İmamı da rahatsız etmeyin daha fazla."

"Zaten çok mahcubuz." Halit başını eğdi tekrar. Gençti, fevri bir davranış sergilediğinin farkındaydı yine de. Bulunduğu durumdan o da memnun değildi, görebiliyorduk şimdi daha net bir şekilde. Hataya düştüğünü kabul ettiğinde eve dönecekti.

"O zaman dönüyoruz değil mi?" Sorduğum soruya karşılık kimse olumlu bir cevap vermemişti. Kararlılıklarını tetikleyen bir korkuları vardı.

"Olmaz, izin vermezler bize."

"Halit ben polisim. Seni temin ederim her anda yanında olacağım. Güvenli bir şekilde eve dönebilirsiniz." Kısa bir süre düşündüklerinde Nigar'ın güven verici konuşmasına başlarını salladılar. İmam da derin bir oh çekti. Ozan yerinde kıpırdandı. Olay tatlıya bağlandığı için sevinmesi gerekirken yüzü asıktı.

"Nigar abla... ben biliyordum ya şeyi... yani bana bir şey... aramızda mı kalsa?" Halit ve genç kız aynı anda dişlerini sıkarak konuştular;

"Sen sus Ozan!"

NUMUNE ŞAHISWhere stories live. Discover now