26

1.2K 105 31
                                    

"Jeongguk nerede?" Kimya öğretmeni elindeki kağıtlar ile tahtanın önünde sınıfı sayıyordu.

"Revirde." Bok Joo gözlüklerini düzelterek hocaya cevap verdi.

"Bu çocuk neden hep revirde?"

"Derslerden kaytarmaya çalışıyor, özellikle sizin dersinizde farkettiyseniz." Chan arkasına yaslanmış alayla gülümsüyordu.

"Jimin, gel şu kağıtları arkadaşlarına dağıt. Bu forumları doldurun, Jeongguk'un arkadaşı varsa da o doldursun onun kağıdını. Son dersteyiz hemen götürmem lazım."

Sınıftan ses çıkmayınca Jimin yerinden kalkmış kağıtları dağıtmaya başlamıştı.

"Jeongguk'un arkadaşı yok mu?" Öğretmen oflayarak sınıfa göz gezdirdi.

"Çok detay soru yok, arkadaşınız olmasa bile yapabilirsiniz." Yine sınıftan ses çıkmıyordu.

"Ben doldururum." Yoongi elini havaya kaldırmış Jimin'e işaret vermişti.

"Sen kendininkini doldurabilecek misin ki Yoongi?" Öğretmen tek kaşını kaldırmış Yoongi'ye bakıyordu.

"Başkası doldursun o zaman."

"Tamam tamam, sen doldur." Öğretmen gözlüklerini düzelterek sandalyesine oturmuştu.

Formları doldurmaya başlamıştık. Klasik anne baba işi, maaşları, kaç kişi yaşadığınız, eviniz arabanız soruluyordu.

"Hocam baya detay olmayan sorularmış. Ben nerden bileyim Jeongguk'un anne babasını?" Yoongi kağıdı kenara itti ve kendi kağıdını doldurmaya başladı.

"Yoongi hepsine çarpı atıp geçebilirsin. Jeongguk piç çünkü."

"Hey hey! Chan hemen benimle geliyorsun!" Öğretmen sandalyesinden kalkarak Chan'in kolundan tutup sınıftan çıkarmıştı.

"Ne demeye çalıştı o?" Diye sorduğumda Chan'in yanında oturan kırmızı saçlı çocuk omuz silkti.

"Jeongguk'un anne babası yok. Bilmiyor muydunuz?"

Kaşlarımı kaldırıp indirdim ve Chan'in boş sandalyesine baktım.

Yoongi'de yanımda Jeongguk'un kağıdının  anne baba kısmına çarpı atıyordu.

O sırada kapı aniden sessiz sınıfa açıldı ve yüzünün çeşitli yerleri zarar görmüş Jeongguk sınıfa girdi.

Kimse ses etmeden Jeongguk'a bakınca Jeongguk kafasını eğip cam kenarındaki sırasına geçip kafasını sıraya koydu.

Yoongi kalkıp kağıdı vereceği sırada istemsizce kağıdı elinden alıp Jeongguk'un yanına gittim.

"Öğretmen dağıttı. Doldurulması gerekiyormuş."

"Tamam, koyabilirsin oraya." Sırasından silgiyi alıp o görmeden anne baba kısmındaki çarpıları sildim ve sıraya tıklayarak oradan uzaklaştım.

"Teşekkürler." Diye fısıltı duyunca arkamı dönmeden sırama geçtim.

"Bu da neydi şimdi?" Yoongi kağıdındaki soruları bitirmiş sorgulayan gözlerle bana bakıyordu.

"Hiç, hareket etmeyi sevmiyorsun ya ben götüreyim dedim."

"Ne zamandan beri bu kadar düşüncelisin," parmaklarıyla hayalî gözyaşlarını silip ağlayan surat yaptı.
"beni duygulandırıyorsun."

Gülümseyip omzumla ozmuna vurdum ve kafasını kaldırmış, kağıtla bakışan Jeongguk'a baktım.

Anne babasının olmaması kötüydü. Ailesinin neden okula gelmediğini bazen düşünürdüm. Çünkü çoğu kez eve yaralı bir şekilde giderdi.

Kabuk tutmuş yaralarıma gitti ellerim. Zamanında bana pansuman yapmıştı ama görünen o ki gittiği revir ona pansuman yapmamıştı. Aklıma saukook gelmişti. O da revirin ilgisiz olmasından yakınıyordu.

Sandalyemi geri iterek kalktım ve arkadaki dolaplara doğru ilerledim. Zil çalmıştı. Kendi dolabımı açarak pansuman için gerekli eşyalar ile dolu olan poşeti çıkardım.

Sıkıca tuttum. Bunu yapmak çok büyük bir adımdı benim için. Yapmamalıydım belki de.

Göz ucuyla arkaya baktım ve etrafında o yüzüne rağmen kimsesi olmayan Jeongguk'u gördüm. Dışarıyı izliyordu.

Boşalan sınıf ile cesaretlenerek boğazımı temizledim ve onun sırasına doğru adımladım.

Bunu ben mi yapıyordum?

Bu kesinlikle ona acıdığım içindi.

Düşüncelerim ile kafamı sallayarak bir sandalye tutup sırasının yanına çektim.

Bir anda kocaman gözlerini daha fazla açarak bana döndü.

"T-taehyung?" Aralanan dudakları ile bakışlarım oraya kaydı. Kenarlarında hep kanı kurumuştu.

"Konuşursan seni döverim."

Kaşlarını çatıp elimdeki poşete baktı.

Sandalyeye oturup ellerimle çenesini tutup kendime doğru çevirdim.

"Birine bahsedersen de seni döverim."

Onun bana yaptığı gibi aynı şekilde aynı malzemeleri kullanarak yüzünü temizledim.

"Birisini dövmek bu kadar kolay mı? Çok kolay söylüyorsunuz."

Gözleri ile gözlerimi delercesine bakıyordu. Gözlerimi kaçırıp dudaklarını temizlemeye devam ettim. Aslında temizlenmişti ama kaşlarına yapamıyordum. Yoksa gözlerine bakmak zorunda kalacaktım.

"Evet kolay, özellikle karşıdaki sensen."

"Neyim varmış benim? Dövülmeyi hak etmiyorum."

Parmaklarım ile kahküllerini aralayıp kaşlarını ortaya çıkardım ve pamuğu oraya götürdüm. Gördüğüm piercing ile yutkundum ve kana bulanmış piercingi pamuk yardımı ile sildim. Piercing orayı kanatmış olmalıydı.

"Çıkarır mısın onu? Canımı çok yakıyor."

"Nasıl çıkarıldığını bilmiyorum."

"Ucundaki topu çıkar ve yavaşça çek."

Dediği gibi ucundaki topu döndürerek çıkardım ve yavaşça piercingi oradan çıkardım. Daha fazla kan gelmeye başlayınca başka temiz pamuk alarak oraya bastırdım.

"A-ah! Yavaş!" Bir anda bileğimi tutup gözlerini sımsıkı kapatmıştı.

"Takmasaydın."

Bileğimi sıkıca tutan ellerine baktım. Parmak uçları buz gibiydi.

"Bileğimi bırakırsan devam edeceğim." Gözlerini yavaşça açıp gözlerime baktı. Bu sefer gözlerinden az öncekine göre daha fazla yaş geliyordu.

Ağzından hıçkırık kaçınca eliyle ağzını kapattı ve gözlerini tekrar kapattı.

Yarabandı ile kaşını da bantlayıp geri çekildim.

Hâlâ daha ağlamaya devam ediyordu.

"Bitti." İçli bir şekilde ağlamaya başlamıştı.

Bu ağlamanın kesinlikle yüzünün acıması ile alakası yoktu. Onu şu anda ağlatan başka bir şey vardı.


Hangang Parkı / taekook✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin