02 - sönen heveslerin akşamı.

Começar do início
                                    

Musti işine geldiğinde çok mantıklı konuşuyor. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Ama bu çok sık yaptığı bir şey değil, siz ona çok umut bağlamayın. Çoğu zaman mantık kelimesiyle alakasının mantı kısmında bittiğini göreceksiniz.

"Ben bu adama katılmıyorum."
Tarık oturduğu atın üstünden kalkıp önümüze doğru geliyor.
"İlk görüşte aşk diye bir şey vardır, gözlerinin içine baktığında böyle için bir tuhaf olur. Kendi kendine dersin ki işte bu kız benim kaderim, evimin kadını çocuklarımın anası olacak kişi işte bu kişi!"

Tarık'ın tiyatral konuşmasına Musti'den onur kırıcı bir tepki geliyor:
"Kaynak neresi, oturma organın mı Güzin abla?"

"Lan oğlum bak!"
İkisi didişmeye başlayınca göz devirip önüme dönüyorum.

"Lan oğlum!"
Fatih'in bağırışıyla, tartışan ikili duruyor bir an. Fatih kulağından telefonu uzaklaştırmış bize ateş saçan gözleriyle bakıyor.
"Yine neyi paylaşamıyorsunuz lan? İki dakika kesin sesinizi vallahi çeker giderim sonra eve tabanvayla dönersiniz!"
Fatih'in arabalarını Fatih'ten daha çok seviyor olabilirdik. Kimse eve tabanvayla gitmek, otobüste sürünmek ya da taksiye para bayılmak istemediği için herkes uslu uslu durmaya razı geliyor. Evet, otuz yaşındaki adamlar topluluğuyuz. Utanmıyoruz. Benzinin litresinin ne kadar olduğundan haberiniz var mı?

"Bence ilk görüşte aşk vardır ama bu piyangoyu tutturmak gibi bir şey..."
Diyerek mevzuyu yeniden çeviriyor Tarık.
"Nadiren olacak bir şey yani. Birini görürsün ve gözlerinin içine baktığın an onun senin kaderin olduğunu hissedersin."

Musti Tarık'a dönüyor,
"İyi de Köfte, ilk görüşte aşk hislerden bağımsız bir şeydir. Güzelliğinden çarpılırsın, aşk budur. Seninki altıncı his, önsezi. Önsezinin doğru çıkma ihtimali tabi piyangodur!"

"Hayatında yemekten başka bir şeye aşık mı oldun sanki, ne konuşuyorsun sen toprağım?"
Diye yükseliyor birden Tarık. Tarık biraz çingenedir. Her şeyde en doğru ve en haklı kendisi olmak ister. Bunu abarttığı zamanlarda onu çöpe atmak ya da cami avlusuna bırakmak isteriz.

"Nerden biliyorsun olmadığımı lan?"

"Benim seninle ilgili bilmediğim şey mi var lan? Eniştenin ayağındaki nasırın yerini bile biliyorum, iki dakika durmayan çenen yüzünden beynimin içi seninle ilgili lüzumsuz bilgilerle dolu hıyar herif!"

Telefon görüşmesi nihayet ve nihayet biten Fatih gelip benim tepemde duruyor,
"Mevzu ne gençler?"

Kafamı kaldırıp ona baygın gözlerimle bakıyorum,
"İlk görüşte aşk var mıdır yok mudur?"
Diye özetliyorum.

Fatih'in kaşları alayla havalandı,
"Bizim armutlara da bakın siz, yaşıtlarının çoluk çocuğa karıştığı yaşta ilk görüşte aşk tartışıyorlar, helal lan size aferin!"
Fatih'in canı sıkılmış aile babası gibi herkesin tadını kaçırma çabasına diyecek hiçbir şeyim olmuyor. Canı sıkılmış aile babaları da cami avlusuna bırakılabilseydi keşke.

"Bomboş muhabbetlerinizi bırakın da kalkın, Ariflere gidiyoruz."
Fatih canından bezmiş görünüyor. Şöyle bir dönüp bakınca onun için gerçekten tatsız bir gün olduğunu görebiliyorum. Özellikle toplantı için an kolladığı kıymetli Prenslerin, şu an Artun ile körling kulübünün kaynaşma yemeğinde olduğunu düşünmek cinlerini tepesine çıkarıyor olmalıydı.

"Niye Ariflere gidiyormuşuz? Yarın iş var iş, benim uyku saatim geldi!"
Diye mızmızlanıyor Musti. İnsan küresel çaptaki hava uzay sistemleriyle ilgilenen bir şirkette mühendislik yapan bu adamın uykusu geldiğini mızmızlanarak söylemesine hayret ediyor dostlarım. Musti'yi fi tarihinden beri tanıyor olsa dahi hayret ediyor.

"Az ye de kendine şoför tut o zaman oğlum. Ben Ariflere gidip hanımımı alacağım, Bulut Can'ın doğum günü cemiyetine katılım sağlamıştı kendileri malum."
Biz Fatih'in karısına Çin prensesi muamelesi yapmasına alışalı epey oluyor, siz de pek yakında alışırsınız. Fatih gerçekten canı dayak isteyen bir adamdı.

"Doğru lan, yarın iş var. Gerçi bana her gün iş var zaten. Benim hiç tatilim yok. Bi' canım sıkıldı şimdi böyle düşününce."
Tarık yeni işe başladığı büyük kanalda bir toz zerresi kadar değer görmüyor, yetmezmiş gibi -affınıza sığınarak- it gibi çalıştırılıyor, her işe koşturuluyordu. O dakikaya kadar hiç durup bunu sorgulamamış olacak ki sürüm sürüm süründüğünü idrak edince ufak bir şok geçiriyor. Ve böylece kendisinin bizzat yaşadığı aydınlanma ile canı sıkkınlar kervanına katılıyor.

Musti salıncaktan iç çekerek kalkıyor,
"Daha yenilecek çok dayağın, başına açacak çok işin var Tarık. Azimli ol, sabırlı ol kardeşim!" 

"Senin canın dayak yemek istiyor herhalde çam yarması!"
Tarık Musti'nin üstüne yürüyor. Bunların kedi köpek gibi didişmelerinden bize gına gelmiş durumda.

"İstiyorsa ne olmuş, bir denesene düdük!"
Diye dikleniyor Musti.

Tarık parmak uçlarında yükselip Musti'nin yakalarına sarılıyor. Zira Musti'nin boyu 1.90'dı. Evet şaka değil. Dümdüz 1.90.

"Sen kime düdük diyorsun terbiyesiz herif!"
Diyor Tarık Musti'yi sarsmaya çalışırken. Tahmin edin kim yerinden bir milim bile oynamıyor. Evet, yüz kilo ağırlığındaki Musti.

Bilmem bilir misiniz, meşhur bir karikatüristin file dil atan kurbağa karikatürü vardır. Eğer biliyorsanız Musti ve Tarık'ın durumunun gözünüzde canlanması hiç zor olmayacaktır.

Velhasıl, o akşam ne olduysa oluyor ve ben ilk görüşte aşk düşüncesi saçmalığından kurtuluyorum. Kendi kendime, dünyanın en güzel kadınını kim görse benim kadar etkilenirdi zaten, diyorum.

Evliliğin hayatımda yeri olmadığını da yeniden hatırlayarak sirkeleniyorum ve kendime geliyorum.

O akşam benim kafamdakilerden bağımsız üstüme kurulan hain planlardan haberim olmuyor tabii. Fakat öğrenmem de çok geç olmuyor.

(...)

Selamlar!

Ben bölüm biriktirmek için sizden beş bölüm ilerde gidiyorum ve bu hiç kolay değil :)
Biriktirdiğim bölümleri bir çırpıda yayımlayıp olacakları sizinle de paylaşmak istiyorum 🥲

Fakat sabır sevgili acı kiraz sabır diyerekten kendimi teselli ediyorum.

Bir sonraki bölüm görüşmek üzere, esen kalın!

ArifOnde histórias criam vida. Descubra agora