Babam baktığım yere bakışlarını çevirince annem sinirli bir şekilde babama bakıyordu. Üstündeki lacivert takım olan elbise yağmurun habercisi olarak ıslanmıştı.Seri bir şekilde bir kaç adım attığında sinirliydi.
"Moonji ne yapıyorsun sen?" Babam bir elini sandalyenin gerisine attığında kaşlarını çatarak ona bakmıştı.
"Ne yapmışım?"
"Sunghoon'a gecenin bu saatinde tost yediriyorsun! Çıldırdın mı? Sporcu birisi o, kalorilerini düzenli olarak alması gerekiyor."
Yavaşça sandalyemi arkaya doğru ittirerek yerimden kalktığımda ikisinin de bakışları bana döndü. Annem tekrardan babama doğru dönüp konuşmaya başladığında artık bana bakmıyorlardı.
"Demek ki ben bir gün bile burada olmasam Sunghoon'a bakamayacaksın. Yemekleri tezgahın üzerindeydi! İlaçlarını da içirmemişsindir kesin."
Babam ayağa kalktığında annemden uzak olan tezgahın karşısına geçip bir elini oraya yasladı.
"Sen onlara yemek mi diyorsun? Sunghoon'un yaşıtları istediğini yerken onu sürekli sebzeyle besleyemezsin! Bir de yetmiyormuş gibi takviye ilaçları veriyorsun. Kim bilir takviye adı altında neler veriyorsundur?"
"Onun iyiliği için yapıyorum ben bunları. Bedenine baksana ne kadar fit! Ne giyse yakışıyor, kasları orantılı bir şekilde artıyor."
Ellerimi yavaşça yumruk haline getirdiğimde babam hızını alamamış gibi yeniden konuşmaya başladı.
"O da bir insan! Robot değil, sürekli dersten derse koşmak zorunda değil! İşte bu yüzden senden ayrılmak istiyorum."
"Yeter!" O kadar fazla bağırmıştım ki boğazım yanmıştı. İkisinin de bakışları korkuyla bana doğru çevrildiğinde tekrardan konuştum ama sesim kısık çıkıyordu.
"İkinizde susun artık. Sizin yüzünüzden kafamdaki sesleri duyamıyorum."
Odamın penceresinden aşağıya doğru baktığımda midemin bulanmasıyla hızla banyoya koştum. Yediğim ne varsa çıktıktan sonra ağzımı suyla çalkalayarak banyodan çıktım. Başım düzensiz sağlığımdan dolayı ağrıyordu.Tekrardan camın önüne geldiğimde son kez kapıya baktım. Muhtemelen her zaman olduğu gibi kavgalarına rast geldiğim için bu gece beni kontrole gelmeyecekti. Rahat davranabilirdim.
Elimdeki sigaradan bir nefesi daha içime çektiğimde havaya bakmış ve ardından üflemiştim. Boş olan ara sokağa baktığımda adımlarım oldukça yavaştı. Sakin bir şekilde ilerlerken derin bir nefesi daha içime çektim. Siyah şapka taktığımdan ve diğer giydiğim her şeyin siyah oluşundan beni tanıyacaklarını zannetmiyordum bile.
Adımlarım gündüzleri kafe akşamları müzikal bar olan tarafa çevrilince kapıdaki güvenliklere baktım. Beni düşünmeden içeri aldıklarında neden sorgulamadan aldıklarını anlamamıştım ama işime geldiğinden umursamadım. İçerideki yüksek sese karşılık kaşlarımı kaldırdım.Ağır sigara ve alkol karışımı kokuyu içime çektiğimde ilerleyerek boş bir masaya oturdum.
Çoğu kişi dans ediyordu bazıları ise birbirleriyle iç içe geçmişti. Garsonlardan bir tanesi yanıma yaklaştığında elindeki tepsiyi bana doğru uzattı ve sorar gibi kaşlarını kaldırdı.
"İçkilerden alır mısınız veya başka bir isteğiniz var mı?"
Başımı hayır anlamında salladığımda içki dolu olan bardaklardan bir tanesini elime aldım. Garson yanımdan ayrıldığında bacaklarımı üst üste atmış ve sırtımı arkaya yaslamıştım. Sıcak hissettiğimden şapkayı başımdan çıkarttım ve arka yerlerde olduğumdan rahattım. Ortalık sakinleşince anlamsızca bakışlarımı etrafta gezdirdim. Neden herkes dans yerinden ayrılıp oturmuştu?
Sonra sahneye elindeki elektro gitarıyla çıkan onu gördüm.
Ağzım şaşkınlıkla aralandığında yavaşça dudaklarımı ısırdım. Damarlı ellerinin altındaki kırmızı elektro gitarı sıkı bir şekilde tutuyor ve üzerine giymiş olduğu içini gösteren gömleğiyle etrafa bakıyordu. Dar pantolonu bacaklarını sıkıca sarmıştı ve postalları da ona ayrı bir hava katmıştı. Bakışları seyirciler arasında gezdi.
Sonra gözlerini sanki yerimi biliyormuşcasına bana çevirdi.
Olduğum yerde ona bakarken gözlerini gözlerimden ayırmadı. Ritmik bir sesle müzik başlarken olduğu yerde yavaşça sallanarak gitarının tellerine dokundu. Şarkı başladığında ise onun bu sert görünümüne karşılık asla beklenilmeyecek bir ses çıktı ondan.
Sesi cennette gibi hissettirdi.
Bazıları ona eşlik ederken o ise gitarı kendinden geçmiş bir şekilde çalıyordu. Elleri tellerde hızla dolanırken gözlerini bana çevirdi.
"let's both kiss until we turn blue"
Parmakları gitarda daha fazla seri bir şekilde hareket ettiğinde gözlerini benden çekmiyordu. Sanki bakışma yarışına girmiştik. Sahnenin önüne geldiğinde insanlar çıldırmış gibi bağırmaya başladı. Başını sallayarak şarkının son kısımlarını çalarken terden ıslanmış olan saçları alnına dağılmıştı.
Parmaklarını son kez hızlı bir şekilde tellerde gezdirirken gözlerime baktı.
Bir yudum bile içmediğim içkiyi masaya bıraktığımda yerimden kalkmıştım. Hızlı adımlarla arka tarafta çıkış olmasını umduğum yere doğru hızla giderken izleniyor olduğumu hissetmiştim. Tahmin ettiğim gibi arka kapıyı bulduğumda hızla çıkmıştım. Derin derin nefes alırken daraşık alanlardan çıkmış olmanın rahatlığıyla öksürdüm. Sanırım böyle hissetmemin nedeni baskı altında olmamdı.
"Nereye gidiyorsun siyah kuğu?"
Duyduğum sesle hızla arkama döndüğümde ona baktım. İki eli de ceplerinde bana bakıyordu. Deri ceket giymişti ve boynuna saçları yapışmıştı.
"Hasta olacaksın." İstemsizce ve sessizce ağzımdan çıkan cümleye karşılık gözlerime şaşkınca bana baktı. Bunu duymayı asla beklemiyor gibiydi. Şahsen ben de bunu söylemeyi beklemiyordum. Ama içeride şarkı söylediğinden ve gitar çaldığından terlemişti. Bana doğru bir adım attığında gözlerinin bakışları değişikti.
"Sen beni mi düşünüyorsun?"
Sesi bastırıcı ve derin çıkarken gözlerine bakıyordum. Omuzlarımı iki yana doğru kaldırdığımda başımın ağrısıyla gözlerimi yumdum. Başım döner gibi olduğunda hemen yanımda durduğundan beni omuzlarımdan tutmuştu.
Bir adım atarak geriye doğru gittiğimde gözlerimi ona çevirdim. "Ben gitsem iyi olacak."
Arkamı dönüp sokağın karanlık olan tarafına bir adım attığımda kolumda hissettiğim baskıyla başımı arkaya doğru çevirdim. Kaşlarımı çattığımda gözlerini koluma çevirdi ve elini yavaşça oradan çekti.
"Hiçbir yere gitmiyorsun."
Ellerimi ceplerime koyduğumda kaşlarımı çattım. "Ne diyorsun?"
Bir adım daha attığında artık burunlarımız birbirine oldukça yakındı.
Kokusuyla sanki eskilere gitmiş gibi hissettim. Bakışları ilk önce gözlerimde dolaştığında ceketinin iç cebinden çıkartmış olduğu şapkamı gördüğümde içeride unuttuğumu hatırlamamla duraksadım. Şapkayı başıma nazikçe geçirdiğinde yeniden bana baktı ve fısıldar gibi konuştu.
"Benimle geliyorsun siyah kuğu."
