Artık kimsenin kimseye vurmayacağından emin olsalar da olan Rindou'ya olmuştu. Souya, eskisi kadar olmasa da kıvranmaya devam eden sarışının yanına koşup sırtını sıvazlayarak yatıştırmaya çalışsa da çok bir etkisi olmuyordu.

Odadan küçük adımlarla kaçmaya çalışan ikiliye, ses duymuş bir mirket gibi bakan Souya'nın gözleri normalde açtığından bile daha çok açılmış ve en ufak hareketlerinde onları küle dönüştüreceğini hissettirebiliyordu.

İki aptal aralarındaki gerçek canavarı Rindou'nun ölüp ölüp dirilmesini sağlayarak uyandırmayı başarmıştı.  

"Sou-"

"Kes! Her kavga ettiğinizde aynı halt oluyor! İkinizi de günlerce adım atamayacak hale getirmemi mi istiyorsunuz? Evet Nahoya, seni de!"

Birkaç saniye içinde yerde dizlerinin üstünde oturmuş Ran ve Nahoya, başlarını bile kaldıracak cesaret toplayamadan sinir küpü Souya'nın onları ağzına geleni saydırıp azat etmesini bekliyordu.

Nahoya, eskiden hep onun arkasına saklanan kardeşinin şimdi her kavgada annesi gibi azarlamasına hala alışamadıysa da bir cevap vermeye kalkarsa sonunun nasıl olabileceğini tahmin edebiliyordu. Bu yüzden tuvaletini yatağa yapmış köpekler gibi bakmak dışında hiçbir şey yapamıyordu.

On dakikadır iki kelimeyi bir araya getiremeyecek kadar gergin olan Souya, belki de o ikisinden bile çok eşyayı üzerlerine fırlatarak sinirini atmaya çalışmış, Ran ve Nahoya'nın evrenden silinmek istemelerine neden olmuştu.

"Biraz Rinrin'e de acıyın! Şu yüze bakın, hiç testislerine tekme yemeyi hakediyor mu?" 

Souya, sanki gerçekten anlamlı bir konuşma yapıyormuş gibi daha da dramatikleşmiş, Rindou'nun yüzünü tutup ikisine çevirerek onun ne kadar suçsuz olduğunu anlatmaya çalışıyordu.

"Eve-"

Nahoya, böyle bir anda bile Rindou'ya laf söylemeye hazırken Souya'nın fırlattığı terlikle lafı yarıda kaldı. Tabi, Ran'da buna güldüğü için yüzünün ortasına aynısından yemekten kaçamadı. 

Biri Souya'ya anne olmadığını hatırlatmalıydı.

Yarım saatlik bir nutuk -ve kısmen başarılı saldırılar- sonrası büyükler mavi saçlının bir parmağıyla işaret etmesiyle içine ettikleri odayı toplamaya başlarken, Souya da artık o kadar kötü olmamasına rağmen Souyacığının dizinde yatıp beş yaşında gibi nazlanmaya doyamamış koca bebesinin saçlarını severek mayıştırıyordu.

Gün bittiğinde Rindou hala Souya'nın dibinden ayrılmamış ve bunun uğruna birkaç tekme daha yiyebileceğini düşünürken Nahoya, Bitkin düşüp koltukta uyuklayan Ran'ın odasına sessiz adımlarla ilerliyordu.

"Sen yapmazsan ben yaparım."

Şeftali saçlı kendi kendine mırıldanıp odanın kapısını açtı. Ran'ın pencereleri asla açmamasından oluşan nemli ve sıcak koku yüzünden burnunu kıvırsa da artık alıştığı için o kadar da rahatsız olduğu söylenemezdi.

Sessizce odayı turlayan Nahoya, daha önceden Ran'a öttürdüğü ve kızlardan geldiğini bildiği her şeyi tek tek toplamaya başladı.

Bu saçmalıklara ihtiyacı yok. O kadar istediği bir şey ise kendisi alabilir!

Kendi kendine düşünürken bile sinirlenince nefesini verip birazdan kurtulduğunda bir önemi kalmayacağını düşünerek bozulan neşesini geri getirdi.

Bildiği her şeyi topladığında yatağın üstünde oluşan yığına bir göz attı.

"Vay anasını odasını döşetmiş mübarek."

Öyle de denebilirdi. Sürekli hediyeler verilince resmen kendisi için bir şey almasına gerek kalmıyordu. 

Kollarını açabildiği kadar açıp yığına adeta sarılıp hepsini almıştı ki, kapının açılmasıyla uykusundan uyanan Ran'ın homurtusunu duyması bir oldu.

"Nahoyacım, onlarla ne yaptığını söyler misin?"

"Kalabalığı toparlıyorum ya.."

Souya onları bıraktığında sessizce konuşmuşlardı ve karışmayacağını söylemişti, ancak buna inanması başlı başına bir hataydı.

Elindekileri yatağa geri bırakmadan yanına gelmiş sevgilisine kocaman gülümseyip sanki rutiniymiş gibi kapıya gidecekti ki tişörtünden tutulup durdurulmasıyla bunu yapamayacağını anladı.

"Ama ya-"

"Atılmayacaklar diye anlaşmıştık."

"Çok sevdiysen kendin de alırsın, bunlar çöp bak."

Uzun saçlı iç çekerek alnını ovaladı ve kendisi kadar huysuz hissettiği yüzünden belli olan sevgilisine bıkkın bakışlarını yolladı.

"Her seferinde aynı şeyleri mi tekrar edeceğiz? Onların ne sana ne bana bir zararı yok. Zaten kullandığım şeyleri atıp tekrar almaya ne gerek var?"

"Ama bunları kullanmasan da olur. Neden bu çorapları atmıyorsun ki yani?"

"Çünkü çok yumuşak! Nahoyacım burnu bile var nasıl kıyayım buna?"

Ran, diğerinin kollarındaki eşyaların arasından çıkarttığı köpek suratı ve dikilmiş yuvarlak burnu olan çorapları Nahoya'nın ikna olması için gözüne gözüne sokup yalvaran bakışlar atıyordu.

Her zamankinin aksine oldukça karamsar gözüken Nahoya, böyle hiçbir sonuca varamayacaklarını artık kabullenmiş olacak ki iç çekip elindekileri yere yayarak bıraktı. 

Elbette imkanı olsa hepsini yakmaktan çekinmezdi, ancak daha fazla çıkmaza girmek istemiyordu. Eşyaların yanına bağdaş kurup oturduktan sonra diğerinin bacağını çekiştirerek onun da yanına oturmasını sağladı.

Ran, Nahoya'nın hepsinden kurtulmayacağını anlamakta zorlanmamış olacak ki yüzünde anlaşılır bir neşe yayılmaya başlamıştı bile.

"Hepsinin gitmesine gerek yok sanırım. Ama en azından basit ıvır zıvırları atabilirsin?"

Soru olmayan sorusunu yanındakine yönelttiğinde, birkaç mırıltıdan sonra saçını karıştıran elle cevabın evet olduğunu anladı.

Ran'ın içinden pek gelmese de uzattıkça uzatmaktan daha iyi bir seçenek olduğuna karar kılmıştı. Önündeki yığındaki eşyaları tek tek iki yana kalacak ve çöp olarak ayıracaklar, çöp dediklerini de Nahoya alıp stres topu yerine kullanıp parçalayacaktı. Tabi Ran sadece evinden gidecekleri kadarını biliyordu.

Üzerinde parlayan yıldızı olan bir kalem, yumuşak bir tavşan peluşu ve birkaç giysi dışında hepsinde uzlaşmaya varabilmişler ve yarım saat kadar bir sürede ayırmayı bitirmişleri.

Gerçi, Ran hangisinde kalsın dese Nahoya o eşyanın gereksiz olduğu konusunda uzun uzun ikna etmeye çalıştığı için arada tekrardan atışmalar çıkacak gibi oluyordu. 

Nahoya, annesinden gelen aramalar sonrasında eve gitmeleri gerektiğini söyleyene kadar balkonun zemininde oturup bir süredir eksikliği hissedilen huzurlarına kavuşarak caddeyi seyrettiler.

Nahoya'nın aklındaysa tek bir şey vardı. Neden insanlar adını bile bilmeyen birine hediye vermeye bu kadar meraklıydı?

a m k bwlı bı amacla yazımıuom da rinsoudan o kadra uctum kı varlıgı sılındı resmen ua
neusem ole ıste

cat • rinsouWhere stories live. Discover now