5

114 12 15
                                    

250722

🌾

Saniyeler, dakikalar, saatler... Bilmem kaç gün geçti. Benim için yıllar gibi ama annemin söylediğine göre üç gün uyumuşum, uyuduğum süreçte de kabuslar görüp ağlamışım.

Baygınlık geçirdiğim o üç gün boyunca Sunghoon gelmiş, Beomgyu gelmiş, Jaehyuk gelmiş, bir ben gelememişim kendime. Babaannem sabahlamış başımda. Haberim yok. Ayağa kalkacak halim yok. Perdeleri kapalı ve havasız bu odada bir ben, bir baş ağrım, bir de düşüncelerim var sadece.

"Merhaba oğlum. Uyanmışsın. İyi misin?"

Kapıyı tıklatarak odama giren babama baktım. Neşesini bozmak istemiyordum ama evet diyecek halim bile yoktu. Herkese iyi göründüğüm o maskemi takacak halim bile yoktu şimdi. Sadece kafamı sallayarak cevap vermekle yetinmiştim.

"Heeseung.." Babam başucuma gelmiş ve yanıma oturmuştu. Bir şey söylemek istiyordu ama söylemekte kararsız gibiydi. Bende bu yüzden güven verici bakışlarımı göndermiştim ona.

"Ne oldu bilmiyorum ama bana anlatabilirsin. Sadece yalnız olmadığını bil istiyorum. Yalnız hissetmeni istemiyorum. Ciddi konuşmalar yapmak istemiyorum çünkü sevmediğini biliyorum. Sadece içinde biriktirmeni istemiyorum. Biliyorsun uzun zamandır böyle bir şey olmamıştı ve annenle biraz korktuk."

Babama gözlerimdeki istem dışı oluşan boş bakışları gönderdim. Her şeyi biliyordu ki zaten. Daha ne anlatabilirdim. Tabi bilmedikleri şeylerde vardı. Mesela aram iyi zannediyorlardı Sunghoon ile. Onca yıl bir sürü mektup göndermiştim ona. Cevapsız kalan sanki bir hayalete gönderilen onca mektup.. Onunda bana gönderdiği ile ilgili, görüştüğümüz ile ilgili bir sürü yalan söylemiştim aileme. Çünkü onlarda biliyordu bana en iyi gelen şeyin Sunghoon olduğunu.

"Sana gülümsemek yakışıyor Heeseung. Yüzüne gülümseme yerleştirmeye çalış. Her şey yoluna girecek. Tamam mı?"

Yine başımla onaylamıştım ona zorla gülümseyerek. Babamda alnıma küçük bir öpücük kondurup çıkmıştı odadan.

Babamın bana değer verdiğini bilsemde sevgisini gösterebilen biri olmadığını biliyordum. Böyle bir konuşma yaptığına göre söylediği gibi benim için fazlasıyla endişelenmişlerdi muhtemelen.

Artık gerçek hayata dönmem gerektigini düşünerek istemeye istemeye yatağımdan kalktım ve oturur pozisyona geldim. Baş ucumdaki onlarca ilaç, yan yana duran su şişesi ve bardakla bakışmıştık bir süre. İçmek istemiyordum bu yüzden bakışlarımı oradan çekip kırılan kasetime göndermiştim.

Ancak kaset hatırladığım son halinden oldukça farklıydı. Olabildiği kadar tamir edilmişti. Üzerinde de bir not vardı.

"Özür dilerim."

Özür dilenirdi tabi dilenmesine de ne kalpteki ne de kasetteki kırıkları düzeltemiyordu maalesef bu özürler. Öncesine kadar bu kaset fazlasıyla değerliydi benim için ama şimdi görmek bile istemiyordum. Ne kadar yapamayacağımı bilsemde onunla ilgili her şeyden nefret etmek ve unutmak istiyordum.

Yavaş adımlarla masama doğru yürüdüm ve kasetle notu alıp küçük kutunun içine koydum. Kutuyu da yatağımın altına doğru ittim. Gördükçe sinirlerim bozuluyordu bu yüzden görmememin daha iyi olacağını düşünmüştüm.

Aynı yavaş adımlarla lavaboya gidip bu seferde bir on beş-yirmi dakika boyunca burada oyalanıp, ayna da kendime baktım. Kelimenin tam anlamıyla çökmüştüm. Karışmış saçlarım, ölü gibi duran soluk tenim, renksiz dudaklarım, çökmüş gözlerim ve halkalar oluşmuş göz altlarımla berbat bir haldeydim. Üstüne iyice zayıflamıştım. Öyle bir haldeydim ki ciddi anlamda ilk defa kendime acımıştım. Özellikle göz altlarım... Dayak yemişim gibi duruyordu. Şimdi Sunoo burada olsaydı kapatıcı gibi şeylerle ne yapar ne eder hallederdi nefret ettiğim bu halkaları.

babaannemin asamadığı çarşafları / heehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin