1.BÖLÜM

95 10 0
                                    

Merhaba İlk bölüme ve tanıyacağınız ilk evren olan Teta'ya hoş geldiniz.

Keyifli okumalar dilerim :)


"TETA"

Titreyen göz kapaklarım kendiliğinden açıldığında gördüğüm ilk şey, rengarenk ışıklarıyla tüm gökyüzünü kaplayan havai fişeklerdi. Küçük ve büyük daireler ambleme benzer bir şekil oluşturdu, ardından ellerimin altındaki zemini bile titreten bir gürültü koptu.

Gözlerime batan toz tanelerinden kurtulmak için gözlerimi kırpıştırdığımda göz pınarlarımda yaşlar birikti ama sebebi toz değil, başımın ağrısıydı. Patlama sesi duyularımı harekete geçirmişti, vücudum daha birkaç saniye önce algılamadığı tüm olumsuzlukları ardı arkası gelmeyen bir liste halinde önüme seriyordu.

Derin derin nefesler almaya çalıştığımda ciğerlerim acıdı. Soğuktan titreyen ellerimdeki toprakları silkelerken dizlerimi kendime çektim. Bacaklarım maraton koşmuş kadar yorgundu ama neden böyle olduğum konusunda hiçbir fikrim yoktu.

Ben kendimi toparlayamadan havai fişekler bir kez daha atıldı. Bu sefer anlayamadığım bir harf dizisi geçti, birkaç saniye sonra küçük ışık parçaları karşımdaki binanın üstüne yağmur gibi yağdı. Daha önce hiç gün batımından önce havai fişek atıldığını görmemiştim.

Bir düşünce içimi kemirmeye başladığında ne olduğunu anlayamadım. Bildiğim tek şey, beni oyalayan ışıklar yok olduğunda kendimle ilgilenmem gerektiğiydi.

Ağırlığımı taşımakta zorlanan bacaklarım titrerken ayağa kalkıp üzerimdeki tozları silkeledim. Başımın ağrısı dayanılacak gibi değildi, sert esen rüzgâr işleri her saniye daha da kötüleştiriyordu. Akşamın bu vaktinde, vücudum bu haldeyken üstümde incecik bir montla ağacın dibinde ne işim vardı?

Etrafımda bir tur atıp çevremi incelerken buradan ayrılmayı düşündüm. Peki ayrılırsam nereye gidecektim?

Durumu farkına varmam birkaç saniyemi aldı.

Şimdi o cümlede beni neyin rahatsız ettiğini görebiliyordum. Daha önce, demiştim kendi kendime. Sorun buydu.

Daha öncesi yoktu.

Sırtımı ağaca yaslarken aklımdan bir saniye içinde en az on beş soru geçiyordu ve hiçbirinin cevabını bulamıyordum. Burası neresiydi, buraya nasıl gelmiştim, nerede oturuyordum, hangi şehirdeydim... Kendimle ilgili daha basit sorulara bile cevabım yoktu. Saçımın ve gözlerimin rengini, boyumu, ne iş yaptığımı ve daha birçok şeyi bilmiyordum.

Tüm bildiğim, tek bildiğim, adımın Miray olduğuydu.

Yaşlar gözlerimden istemsizce akarken ellerimin titremesi kontrol edemediğim bir boyuta ulaşmıştı. İçinde bulunduğum bilinmezlik kalbimi sıkıştırıyor, aldığım her nefes canımı daha çok yakıyordu. Ne yapacağımı, nereye gideceğimi, kimden yardım isteyebileceğimi bilmiyordum, aklıma fikir bile gelmiyordu. Sanki hafızamla birlikte düşünme yetimi de kaybetmiştim ve üzerimdeki bu tutukluk beni her şeyden daha çok korkutuyordu.

Büyük bir umutla etrafıma baktığımda koskoca parkta benden başka kimseyi göremedim. Buraya ne zaman oturduğumu görüp görmediğini sorabileceğim bile kimse yoktu.

Rüzgârın uçuşturduğu saçlarımı gelişigüzel bir şekilde toplamaya çalışırken kendime sakin olmam gerektiğini söyleyip durdum. Yalnız olmak korkulacak bir şey değildi, üstesinden gelemeyeceğim bir şey hiç değildi.

Kendime gelmek için avuç içlerimi birkaç kez yanaklarıma vurdum. Ellerime sinmiş toprak kokusu bana ne kadar çaresiz olduğumu hissettirmekten başka bir işe yaramamıştı.

ANAFORWhere stories live. Discover now