28. Bölüm

278 30 12
                                    

"Beni Çin'e kadar getirdiğine inanamıyorum Ten... Annemleri bile uğurlayamadık." dedi Ten tarafından havalimanının çıkışına doğru zorla çekiştirilen Johnny.

"Zaten yarın geri döneceklerdi John. Eminim 2Jae, Hyuna annemi ve Hyojong babamı iyice uğurlarlar."

En önde Yangyang ve Xiaojun birbirleriyle laf dalaşına girmiş, yürüyorlardı. Sonra Ten ve Johnny, Ten'in Johnny'yi ikna etme çabalarıyla yavaş yavaş ilerliyordu. En son olarak da arkadan gizlice el ele tutuşup gelen Kun ve Perla ikilisi vardı.

"Abimlere ne zaman söyleyeceğiz?" dedi Perla Kun'un kulağına fısıldayarak.

"Bilmiyorum ama en kısa zamanda umarım." dedi Kun cevap olarak. O sırada Xiaojun'un Çince bir şekilde yüksek sesle küfür ettiğini duydular.

"Siktir lan! Garen mi kolsuz herosuymuş?" Xiaoyang ikilisi bazen gerçekten çok utanç verici olabiliyordu ve ikisinin de tuhaf bir adeti vardı 'Çin'e geldiysen Çince konuşmalısın.'.

Johnny ikiliye mal mal bakmakla meşguldü. Ten'e doğru dönüp "O ne dedi az önce?" dedi. Ten derin bir nefes verdi ve onlar adına utanç duyduğu kardeşlerine bakmayı bırakıp Johnny'e baktı. Zaten midesi bulanıyordu ve bu aptal kardeşleri ile uğraşacak hâli yoktu.

"Boşver aşkım."

Hep beraber sonunda eve vardıklarında Ten kapının ziline bastı. Aradan geçen bir kaç saniye sonra kapı açıldı ve yanağında gülmemesine rağmen belli olan bir gamzeye sahip, uzun sayılabilecek bir adam kapıyı açtı. Johnny onun Lay olduğunu anlamıştı. Ten adama uzunca bir süre sarıldı ve sonra geri çekilip Johnny ve diğerlerini gösterdi.

"Hep beraber geldik."

Lay gülümsedi ve gamzesi iyice belli oldu ve "İçeri geçin hadi." diyip kapıdakiler geçsin diye kapının önünden çekildi. Herkes koyun sürüsü gibi eve girdi ve Johnny de ortamda tek Çince bilmeyen kişi olarak diğerlerini takip etti.

Lay onları salona yönlendirdi. Salonda gözlüklü, kırklarının ortalarında, Çinli olmayan ama çekik gözlü -yüksek ihtimalle Koreli- bir adam oturuyordu. Johnny 'Bu da Suho baba olmalı.' diye düşündü.

Yangyang bir anda ortaya atlayıp "Şimdi hanginiz hamile?" dedi. İkili bu soruya aynı anda cevap verdi.

"Lay."

"Ben."

Xiaojun, Yangyang'a 'Ben demiştim.' bakışları atarken Yangyang itiraz ediyordu.

"Ya nasıl ya nasıl ya? Bırak ya bırak ya!"

"Ağlama Double Yang. Ben daha baskınım."

"Ya senin baban semeyse niye daha baskın olmuş oluyorsun ki... Sanki senin baban benim de babam değil..."

"Öyle ama-..."

O sırada Perla'nın sesi duyuldu. "Abilerim ne saçmalıyorsunuz? Babalarımız switch."

Ten yüzü kıpkırmızı bir şekilde Johnny'e bakıyordu. Tanrıya şükür Johnny'nin Çincesi berbattı da konuşulanları anlamıyordu.

Lay Ten'in arkasında duran Johnny'yi gördü ve Korece "Sen Johnny olmalısın." dedi. Johnny gülümsedi ve Lay'e elini uzattı.

"Evet efendim ben Johnny. Ten'in sevgilisi... Daha önce hiç tanışamamıştık."

Lay, Johnny'nin uzattığı eli tutup sıktı. Suho da sonunda oturduğu koltuktan kalkıp "Hoşgeldin damat." dedi.

"Hoşbulduk efendim. Tebrik ederim bu arada bebek için."

"Aaa evet... Bebek. Siz ne zaman yaparsınız acaba?" dedi Lay.

"Ahahaha babaaaa... Korecen çok gelişmiş." dedi panik olan Ten.

"Siz yokken babanızdan özel ders aldım."

Yangyang gülmemek için kendini zor tutuyordu. Xiaojun'un kulağına "E o kadar özel derse tabii ki bi 5. gelir." dedi. Artık Xiaojun'da gülmemek için kendini zor tutuyordu.

Suho daha geçen ay havalimanından uğurladığı Kun'un yanına gitti ve "Sen niye geldin kerata. Daha geçen ay gittin burdan. Bi bebek için geldim demezsin umarım." dedi.

Aslında Kun bi bebek için gelmişti ama bu bebek doğalı bir 17 yıl falan olmuştu.

"Ahahahaha yok ya. Ten gideceğim diyince bende geleyim dedim. Chenle'yu falan görürüm dedim."

Suho ve Kun sohbeti derinleştirmişti, bir kaç dakika sonra Johnny de onlara katılmıştı.
Xiaoyang her zamanki gibi atışıyordu ve Lay de hala Ten'e ne zaman bebek yapmayı planladıklarını soruyordu.

"Babaaaaa..." dedi Ten.

"Ne var ya? Ortamda tek hamile kişi ben olmak istemiyorum. Oğlum olarak bana eşlik edemez misin? Zaten babanız yok şunu yapma, yok bunu yapma, hamilesin, bir şey olur diye evden çıkmama 40 bahane buluyor."

"Baba Johnny ile aramızda olan her şeyi eksiksiz biliyorsun... Daha çok yeni barıştık."

"Saçma bir şeyden kavga edip, 3 ay ayrı kalmasaydınız, geçen günlerde 3. yılınıza giriyordunuz. Bence yeterli, artık evlenin yani, bir yerden başlayın."

"Diyorsun..."

"Diyorum." dedi Lay, sonra devam etti "Siz olmuşsunuz artık. Aranızdaki şeylere resmi bir ad verin artık. Ben geçmişimde tek bir şey için pişman oldum, o da Suho'ya ondan ilk hoşlandığım zaman bunu söylemediğim ve beraber geçirebileceğimiz 15 yılımızı çaldığım için... O yüzden git Johnny'e de ki: 'Benimle evlen artık Mr. Suh.'. Sonra evlenirsiniz ve bitti bu kadar. "

"Ya öyle olmaz ki... Anlatması kolay tabii."

Lay derin bir nefes verip "Kaç gün burdasınız?" dedi.

"Bir hafta..."

"İyi iyi ben o bir haftada Johnny'nin aklına yerleştiririm evlilik fikrini."

"Ya babaaaa... İnat değil mi 5. doğduğunda sana anne dedirteceğim." dedi Ten.

Lay ise oğluna sırıtıp "E bana uyar. Büyüyünce baba demeye alışır nasıl olsa..." dedi.

-----

Ek bilgi vermek istedim italik yazılan yerlerde Çince konuşuyorlar. Gönül isterdi bende Çince yazayım ama 0 yani dmdnslshsşsk

İstanbul'da Mart ayında kar yağıyor ve bende dedim ki e bari bölüm yazayım dkkdslsnsldk

Umarım bölümü sevmişsinizdir❣️

Spotify | JohnTenWhere stories live. Discover now