Ve nihayet yüzüne yerleştirdiği kocaman gülümsemesiyle sallıyor titreyen sağ elini. Belki de biraz abartılı bir şekilde. Ama kimin umurunda? Lee Minho'yu, o görünmez çocuğu mükemmel Do Hanse farkedip el sallamış. Kesinlikle şu an kolu kopsa önemsemeyecek durumda Minho.

Kalp krizi geçirmemek adına ilk Minho çekiyor bakışlarını ve vakit kaybetmeden bunu da yazıyor günlüğüne. Tıpkı her şeyi yazdığı gibi...

.
.
.

Başka bir günün sabahı okul yolundayken heyecanlı bir şekilde yürüyor Minho. Heyecanlı çünkü o günün ardından sıkça tekrarlanıyor bu; Hanse, Minho'yu farkettiği yerde selam verip 'günaydın' demeyi ya da sadece kantinde bir şeyler atıştırırken 'afiyet olsun' demeyi ihmal etmiyor. Ve bu her seferinde Minho'nun aklını kaçırmasına neden oluyor. Yine de bunu içinde yaşayıp, sakin bir şekilde karşılık veriyor Hanse'ye. Onu korkutmak istemez.

Bu aralarındaki diyalogları dünyanın herhangi bir yerinden normal sınıf arkadaşları muhtemelen her sabah tekrarlıyordur. Ancak Minho için aynı şey değil. Kimse kendisini umursamazken hayranlık duyduğu o çocuk selam veriyor kendisine. Abartmakta haklı, öyle değil mi?

Bugünün diğer günlerden farkı ise; nöbetçi öğrenci olması. Tüm gün ders görmeyip koridorda dolanacak, canı sıkılacak. Bundan şimdiden hoşlanmamaya başlıyor. Keşke sırasını başkası alsa ama sorumluluğunu yerine getirmek zorunda olduğunun da bir o kadar farkında. Sessiz kalıyor, sürekli yaptığı gibi.

Dakikalar sonra zil çaldığında öğrenciler sınıflara girmeye başlıyor. Minho ise koridorun başındaki tekli masasa tek başına oturup aynı gün onunla birlikte nöbetçi olan diğer öğrenciyi beklemekte. Bir de bu var; Minho tüm gün yalnız olmayacak ama sadece görünüşte. Muhtemelen tıpkı diğer sefer olduğu gibi yine görmezden gelinecek ve zor durumda kalmadığı sürece onunla iletişime girmeyecek diğer nöbetçi. Hoş, şikayetçi değil bundan.

Kafasını masaya koyup gözlerini yumuyor. Her sabah olduğu gibi bugün de uykusunu tam alamamış. Elbette amacı şekerleme yapıp görevlerinden kaytarmak değil ancak nöbetçi öğrenci gelene dek dinlenemeyeceğini kimse söylemedi ona.

Saniyeler sonra birinin nazikçe başını patpatladığını hissedince başını kaldırıp göz göze geliyor onunla. Hanse ile.

"Ben mi yanlış hatırlıyorum yoksa nöbetçi öğrencilerin görevi uyuklamak mı?" Sesi hiç alaycıl değil, aksine samimi.

"B-ben sadece diğer öğrencinin gelmesini bekliyordum, uyumamıştım." Diye panik içinde açıklıyor kendini. Biraz utanmış gibi.

"Ah, öyle mi? Beklettiğim için üzgünüm o zaman Minho."

Minho.

Kesinlikle takıldığı şey öncesinde söyledikleri değil, Hanse'nin ismini ilk kez söylüyor olması. Ses tonu ismini çok güzel telafuz ediyor. Minho bir daha hayran kalıyor.

"Bugün, nöbetçi sen misin yani?" İnanmakta güçlü çekiyor, olasılığı nedir ki?

Utangaçça elini ensesine atıyor Hanse. "Şey.. aslınsa bugün Seungwoo'nun günüydü ancak ben rica edince bana verdi sırasını."

Minho şokta. "Neden..?"

"Sadece.. seninle nöbetçi olmak düşününce güzel geldi kulağa. Yani seninle vakit geçirmek."

blue neighbourhoodOn viuen les histories. Descobreix ara