1.Bölüm

200 5 2
                                    


Kurt tepesinden üç el peş peşe silah sesi duyuldu. Bu ses, Vauk dağının vadilerinde, büyük bir gürültü ile yankılanarak geri geldi...

Kuzeyden gelen bulut kümeleri, güneşin görünüp kaybolmasına sebep oluyor, bulutların arasından sızan güneşin keskin ışığı, hüzmeler halinde köy evlerinin parlak saj çatılarına, derin vadilerin arasından geçen kıvrımlı derelerin suyuna, yüksekçe tepelerin yamaçlarında yeni biçilmiş tarlaların kuru otlarına vurarak parıldıyordu.

Nazım Çavuş ,ahlet ağacının çatlamış derin kabuklu gövdesine birkaç kez dolayıp bağladığı Atın yularını gevşek bırakmıştı. At, uzun püsküllü kuyruğunu sağa sola sallıyor, yerden kopardığı taze otu iri dişleri arasında çiğnerken başını kaldırıp etrafına bakıyordu. Nazım Çavuş, kahverengi bir kemerle sağ omzunda asılı olan aynalı martin tüfeğini birkaç adım geri giderek At'a doğrultmuş, nişan almış ve ardından tetiğe dokunmuştu. Silah, tok bir sesle patlamıştı. At ; karnına isabet eden kurşunun acısı ile önce olduğu yerde zıplamış, ardından acı acı kişneyerek şaha kalkmış, gerginleşen yuların kendini geri çekmesi ile olduğu yerde acılar içinde dönmeye başlamıştı.

Nazım Çavuş ; tetiğin arka kısmında bulunan ucu çengelli demiri aşağı çekerek açılan kurşun haznesine yeleğinin cebinden başka bir kurşun çıkarıp yerleştirmiş, tekrar nişan alarak tetiğe dokunmuştu. At, arka sağ bacağının etine saplanan kurşununa acısıyla tekrar havaya sıçramış, kurşunun saplandığı bacağını çifte atar gibi geri doğru defalarca sallamış, kendini tutan yulardan kurtulmak için çırpınırken aynalı martin bir kez daha patlamıştı. Bu kez kurşun uzun, atın uzun boynundan girmiş ve at adeta bedeni sıtmaya tutulmuşçasına titreyerek olduğu yere yıkılmıştı. Yerde adeta çırpınarak can çekişen Atın hırıltılı ,kesik kesik kişneme sesi, rüzgarın uğultusuna karışıyordu. Yattığı yerden kalkmaya çalışıyor fakat başını yerden kaldıramıyordu. Sağ bacağından giren kurşunun açtığı kara bir delikten sızan sıcak kan karın boşluğuna doğru akarak gölleniyor, oradan uçları sivri taze çimenlerin üzerine süzülerek toprağa karışıyordu. Karnından giren kurşunun açtığı yaradan çıkan kan, nefes aldıkça dışarı fışkırıyor, etrafa saçılıyordu. Boynundan giren kurşun uzun yüzünü adeta felç etmişçesine kımıldatamıyor, bir tek şişen burun deliklerinden aldığı nefesi dışarı veriyordu. Homurtular, kesik kesik iniltiler halinde çıkan nefesi gittikçe azalıyor, yerde çırpınan iri gövdesi bazen sakinleşir gibi oluyor ve ardından büyük bir titreme sonrası tepinmeler, çırpınışlar ve hırıltılar devam ediyordu.

Nazım çavuş, yerde çırpınan At'ın can çekişmesine daha fazla seyirci kalamayarak tüfeğini At'ın başına doğrultmuş, nişan almış ve tetiğe dokunacağı sırada öylece kalakalmıştı. At, adeta uzun kirpikleri ıslanmış, göz akları kızarmış, kahverengi gözleri ile yalvarırcasına Nazım Çavuş'a bakıyordu. Siyah, büyük burun delikleri açılıp kapanıyor, nefes almakta zorluk çekiyordu. Nazım Çavuş ''Affet Yarabbi'' değip tetiği baş parmağıyla dokunacağı sırada ''Dede'' diye bir ses duymuştu. Hıçkırığa, iç çekişe benzeyen bu ses karşısında Nazım Çavuş tüfeği Atın başından kaldırmadan etrafına bakınmış fakat hiçbir şey görememişti. Yüzünde beliren şaşkınlıkla başını sağa sola sallamış ve At'ın başına doğrulttuğu aynalı martinin tetiğine asılmıştı. Merminin patlamasıyla tüfeğin ahşap el kundağı ve kabzası yerinden fırlayıp kopacakmış gibi sarsılmıştı. Çıkan ses, kurt tepesinin sis çökmeye başladığı zirvesinden Vauk dağının eteklerine ve oradan köylere kadar gittikçe çoğalan ve artan dalgalar halinde yankılanıp geri gelmişti.. Bu kez kurşun Atın alnından girmişti. Yerde uzanan at ,artık kımıldamıyor, nefes almıyordu.

Ölü Atın başından tüfeğini henüz kaldırmamış olan Tahir çavuşun yeşil paltosunu dalgalandıran rüzgar, aniden bastıran sisi, şimdi solgun fakat büyük ve renksiz bir misket gibi duran güneşin parlak ışıklarını maskeleyerek kurt tepesinden dalgalar halinde hızla aşağı doğru savuruyordu.

VesileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin