63.BÖLÜM "BANA SEN LAZIMSIN"

68.1K 6.4K 6.5K
                                    

Selam canımın en içleri :)

Uzun bir aradan sonra yeniden buradayız, Kuralsız'ın satırlarında. Çok uzun soluklu bir yolculuğun ilk bölümü burası ve hâlâ benimle olanlarla devam etmek için çok heyecanlıyım.

Tüm konuşmayı bölüm sonuna bırakıyor ve sizi bölüme uğurluyorum.

Başlamadan önce sol alt köşedeki yıldıza dokunarak bana destek olabilirsiniz.♡

Keyifli okumalar.♡

.

.

.

63. BÖLÜM "BANA SEN LAZIMSIN"

Bazı acılar vardır, dilsizlerdir. Anlatamazsın. Ne bir kelimeye ne bin kelimeye sığdıramazsın. Gökyüzüne haykırsan gök ağlar. Denize anlatsan deniz taşar. Ağlasan geçmez. Kahkahalar atsan da unutturmaz kendini. O acılar duygusuzluktur aslında. Sahibin olur, diğer her şeyi alır senden. Sevgi, özlem, aşk ve onlarca duyguyu yok eder o acılar. İliklerine kadar hissettirir kendini. Canını yakar, elinden bir şey gelmez.

İşte o acının en büyüğü kalbimin en orta yerine sahip oldu, ben o acıyı yaşıyorum.

Dilsizim, duygusuzum. Canım acıyor, yok oluyormuş gibi hissediyorum. Sanki birisi bir yerlerde yok olmamı diliyordu ve dileği gerçek oluyordu.

Dizlerimi karnıma kadar çektim, başımı dizlerimin üstüne koydum. İçerideki tüm uğultu yok olurken kulağıma gelen tek şey küçük ve eski olan televizyondaki şarkıydı.

"İçimde bir şey kanıyor
Keskin bir vedanın yarası sızlıyor
Yüzümde bir şey soluyor
Aynı değil, umudun rengi kayboluyor."

Gözlerimi kapattım. Bir şarkı insanın canını bu kadar yakar mıydı? Benim canımı çok yakıyordu bu şarkı. Çünkü umudun rengi benim için de kayboluyordu. Umudumu kaybediyordum. Tek ihtiyacım olan şey minik bir umut kırıntısıyken ben yok oluyordum.

'Kalbimde bir yerde bir orman yanıyor.' diyordu şarkıda. Benim kalbimde de bir orman yanıyor, ben yanıyorum. Dumanımı gören yok. Ağaçlarım, umutlarım oluyor ve benim ağaçlarım yok oldukça nefesim kesiliyor. Fark eden yok. Sesimi duyan yok.

Bu dilsiz acının sesini kim duyar ki zaten? Duysa da anlar mı benden başka birisi bu acıyı? Tek bir kişi anlar beni. Benden kilometrelerce uzakta olan yeşil gözlü bir adam. Acı çektiğini hisettiğim adam. İnsan aynı aşkı tadınca değil de aynı acıyı yaşayınca anlarmış birbirini. Bu yüzden artık bizi birbirimizden başka hiç kimse anlamaz, anlayamaz.

"Elif." Duyduğum sesle gözlerimi açtım, başımı kaldırdım, yanıma gelen otuzlu yaşlarının başında olan Serap'a baktım. Çok güzel bir kadındı. Bembeyaz teni, masmavi gözleri, simsiyah saçları vardı. Uzun boylu, güzel bir vücudu vardı. Başta onun gibi birinin burada olmasına şaşırmıştım. Bu şaşkınlığım da onun hikâyesini öğrenene kadar sürmüştü.

"Efendim." Dedim onu daha fazla bekletmemek için.

"Yine mi yemeyeceksin?" Diye sordu, yemek saati gelmişti. Herkesi yemekhaneye götürmek için de gardiyan gelmişti ama buradaki en büyük sorunum da tam olarak buydu. Yemek yiyememek. Yiğit'e en çok kızdığım konulardan biriydi bu. Belki bunun için de aramızda onlarca tartışma çıkmıştır ve doğru düzgün yemek yesin diye elimden geleni yapmışımdır ama artık bunu ben yapamıyorum. Yemek yiyemiyorum, midem kabul etmiyor, yediğim her şeyi kusuyorum.

KURALSIZ | KİTAP OLDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin