Bölüm 2: Hayat Gerçekten Bir Yarış

8 4 0
                                    

Ve o gitti... sabahın köründe bana bir veda bile etmeden hem de. Kırılmak değildi benimkisi, bir şeyler öldü sanki içimde. İnandığı yerden kırılmak zor geliyordu insana. Onu ilk gördüğümde "Tamam, bu adam beni yanıltmayacak. Dürüst, olgun, sadakatli, güvenilir bir adam." Dedim. Öyle de çıktı, hakkını yiyemem. Açık açık ne hissettiyse hepsini söyledi bana her zaman. Lâkin bu kadar da, bu kadar da.. bu kadar da kalpsiz olduğunu ummamıştım. Onun için vazgeçmesi bu kadar kolay bir şey olduğumu bilmiyordum. İnandım, o gün kaçabilme şansı ve ölme ihtimali olmasına rağmen beni o arabadan çıkarmıştı ve arkadaşlarına bırakmıştı. Ölmemi istememişti, bana değer vermişti. Şimdi çok saçma gelmeye başlıyor, belki de yalnızca vicdanlı olduğu için bunu yaptı. Peki ya tamirhaneye çiçeklerle gelmesi? O da mı basit bir oyundu?... bilmiyorum. 2 yıl 198 gün... ben yalnızca onu düşündüm. Onu yalnız dış görünüşü yüzünden değil, büyük bir çoğunlukla karakteri yüzünden sevdim. Bir insanı tanımak gerçekten bir denizi bardakla boşaltmaya çalışmak kadar imkansızmış. Şimdi bir mektup yazacağım ona, ne kadar okur, ne kadar okumaz ben bilemem.
"Ryan, dün ki kavgamızdan sonra bir veda bile etmeden yarışa gitmenden anladım ki bizim için hikaye çoktan bitmiş. 2 yıl 198 gün kalbim yalnızca senin için tek başına attı, daha sonra sen yanımda olunca kalbim senin kalbinle birlikte birbirimiz için attı. Seninle tanışmamızdan, gençlikte yaptığımız hatalardan ve seni sevmekten pişman değilim. Galiba artık kalbimin de emekliye ayrılıp kendiyle ilgilenme vakti geldi. Bu nedenle artık yalnızca kendisi için atacak -bunun umarım bir yalan olduğunu anlarsın çünkü.. çünküsü yok, âşığım- ve bunu anlayışla karşılarsın umarım. Resmiyen yazı yoluyla kalbimin emekli olduğunu sana beyan ettim. Bir Subaru BRZ yapmıştım ikimiz için, bizi birleştiren o arabadan bir tane daha olsun istemiştim. Madem tamamiyle ödeşiyoruz, bundan dolayı Subaru'yu senden alıyorum. Yorgun emekli kalbime bir hediye olarak, şimdi kendi yaptığım Subaru'yu alıp çıkacağım. Bunu asla bir cimrilik ya da bencillik olarak algılama. O Subaru benim için en önemli şey -senden sonra en önemli şey- çünkü her şeyden bir hatıra olarak kalacak. Bunu anlayacağını umuyorum. Elveda -daha önce elveda dememiş biri için ne kadar da zormuş elveda demek-, sadece elveda Ryan. Katıldığın her yarışa dikkat et, en çokta hayat yarışına zira hayat yarışı sandığımız kadar kolay olmuyor...
                                                                                                               Jessica London "

Topladığım bavulumu Subaru'nun arka koltuğuna koydum ve tamirhanenin içinde gezmeye başladım. Arabanın altına girmiş tamirat yapan David'e seslenerek "Hey David!" Dedim, David sesimle aniden irkilerek daha sonra da arabanın altından çıkarak yanıma geldi ve "Jessica, bu kadar erken kalkacağını bilmiyordum. Henüz kimse uyanmadı. Eğer açsan diğerlerini de uyandırıp bir şeyler yiyebiliriz." Dedi, David'in dostluğunu gerçekten seviyordum. Elinden aldığım tamirat malzemesiyle arabanın altına girdim ve arabaya bakmaya başladım. Bir taraftan tamir etmeye çalışırken David'e seslenerek "Araba fena değil, güzel bir şey çıkacağına eminim." Dedim, David arabanın altına eğilip malzeme uzatarak "Haklısın, güzel bir şey olacak. Modifiye hakkında henüz bir fikir üretemedim, aklında bir fikir var mı?" Diye sordu, arabanın altından çıkıp arabadan biraz uzaklaştım. Uzun uzun arabaya baktıktan sonra "Biraz sonra modifiye için bir şeyler çizmeye başlarım. Ona göre malzeme sipariş edersin ve yapmaya başlarsın." Dedim, bana garipseyen gözlerle bakarak "Sen bu kadar önemsediğin arabaların yapımını asla bırakmazdın, neler oluyor Jessica?" Dedi, Vakit gelmişti, ona büyük bir sakinlikle "Gidiyorum David. Ryan bana veda bile etmedi. Dün zaten yine kavga ettik. Belli ki olmuyor." Dedim, David kaşlarını çatıp düşüncelere dalarak "Tamirhane için iyi bir elemandın Jessica, iyi bir dosttun. Ryan ile bir şeyleri bitirdin diye buradan ayrılmak zorunda değilsin." Dedi, David'e sakinliğimi ve ciddiyetimi koruyarak "İsteyerek gidiyorum David. Bir şeyler bitti diye değil. Uzaklaşmak daha iyi olacak, yoksa başka türlü hep gerilim olacak ve birbirimizi ciddi şekilde kıracağız, sonuç olarak tamirhanenin bütün huzuru kaçacak." Dedim. Aniden bütün konuşmamız David'in çalan telefonuyla kesilmişti. Elindeki motor yağını ve kiri hızlıca bir beze silerek telefona koştu. Telefonda birkaç cümle konuştuktan sonra soğukkanlı olmaya çalışarak "Ryan... Ryan kaza geçirmiş, acilen gitmemiz gerek!" Dedi ve tamirhanenin garaj kapısını açtı. Bir an bile düşünmeden Subaru'nun kontağındaki anahtarı çevirerek arabayı çalıştırdım. Hızlıca David'in arabaya binmesini sağladıktan sonra yola koyuldum. Vardığımızda bunun bilinçli olarak yapılmış bir kaza olduğunu anladık. Arabadaki levyeyi alıp direkt şoför kapısını kırarak açtım. Kapı açıldıktan sonra David Ryan'ı arabadan çıkardı, her yeri kan revan içindeydi. Yüzü yara bere doluydu. Onu o halde görünce bütün kavgalara, bütün kalp kırıklıklarına rağmen gözüm dönmüştü. Subaru'ya bindim ve gaza basarak yolda ilerlemeye başladım. Bitiş noktasındaki sürücülerin arasında onu görmüştüm, Bay London yani babam... babam hiçte nazik olmayan bir tavırla kolumdan çekiştirerek "Bu saçmalığa bir son veriyorum! Ben seni böyle saçma işlerde çalış diye büyütmedim." Dedi, kolumu ondan kurtarıp bağırarak "Hanginiz yaptı bu bilinçli kazayı?!" Dedim, babam pekte memnun olmamış bir tavırla "Jessica sus artık, gidiyoruz hadi!" Dedi, dişlerimi sıkıp yüzümü asarak "Sen kes sesini! Unutacağımı sanıyorsun değil mi? Her zaman bir aptal olup, sana yeniden güveneceğimi sanıyorsun değil mi? Yanılıyorsun... çocuk değilim ben. Unutmuyorum, unutmayacağım. Şimdi bırak da bu kazayı oluşturan çıksın karşıma!" Dedim, babam çıldırmış bir şekilde bağırarak "Bitti jessica! Artık sana ihtimam göstermeyeceğim!" Dedi ve arkasına bile bakmadan yürümeye başladı. En sonunda gözüm ona takılmıştı. Tanımıyordum ama arkadaşlarıyla kaza hakkında gülüşüyordu. Yanına doğru koştum ve "Sen yaptın değil mi?" Dedim, bana aşağılayıcı bir gülüşle "Evet, senden korkacağımı sanıyorsan buna çok gülerim. Hadi git ve yaralı erkek arkadaşınla ilgilen zavallı kız!" Dedi, deli gibi aniden gülmeye başladım ve sonra bağırarak "Madem bu kadar cesursun gel yarışalım! Kaybedersem arabamı alırsın, kazanırsam zaten senin o zavallı suratını görmek bana yeter." Dedim, sinirle bana bağırarak "Sen bana zavallı diyemezsin! Seninle gözüm kapalı bile yarışırım zavallı kız!" Dedi, arabama binerken "hadi öyleyse!" Dedim. Sürüş tekniklerini bilmiyordum, ansızın ne yapacağı da belli değildi ama yine de kendime güvenmek zorundaydım. Arabayı çalıştırdım ve işaret gelmesiyle çıkış yaptım. Başlarda yeniliyor gibiydim ama aslında yalnızca onun sürüş taktiğini kavramaya çalışıyordum. Hızına güveniyordu ve yolumu kapatma ihtiyacı duymuyordu. Tüm bunları anlayınca daha fazla gaza basmaya başladım. Onu geçmiştim ama arabama yaklaşmaya başlamıştı lakin bu biraz da sinsice bir yaklaşmaydı bana arkadan çarpmaya çalışacağını anlamıştım. Doğru zamanı bulup harekete geçeceği sırada sol şerite geçtim ve o da dengesini kaybedip sağa doğru gitmeye başladı. Çok geçmeden yoldan çıkmıştı. Ben bitiş çizgisini geçtikten on dakika sonra o da yarışı tamamlamıştı. Arabadan inip gülerek "Zavallısın ama en azından araban pert olmadı!" Dedim, sinirli bir şekilde bana birkaç küfür etti ve arkadaşlarıyla gitti. Yarışın verdiği heyecan ve korkuyla titremeye başladım, aklıma o günkü kaza geldi. Titrerken bana yaklaşan arabaya odaklandım. Arabadan inen Paul yere yığılmamla bana koşmuştu. Tek bildiğim karnımın ağrısıydı...

Gözlerimi açtığımda hastanedeydim, yanı başımda David ve Paul vardı. David'e doğru atılarak "Ryan'a ne oldu? İyi mi?" Dedim, David bana biraz garip bir bakışla "Ryan pek iyi değil Jessica, doktorlar ne zaman uyanacağını bilmiyor." Dedi, artık her şeyi boşvermiş bir edayla ağlayarak "'Şimdi ne olacak? Ryan olmadan ne yapacağız! Tamirhane onsuz yapamaz..." dedim, David ve Paul bana yaklaştı, Paul yine o enerjik ve mutlu konuşmalarından yapmaya çalışarak "Gelecek hakkında konuşalım Jessica! Sana iyi bir haberimiz var. Anne olacaksın!" Dedi, şaşkınlıkla donakalıp "Ne diyorsun sen Paul?" Dedim, David bana ciddiyetle "Anne olacaksın Jessica bu yüzden bayılmışsın. Doktor bebeği henüz bilmediğin için dengeli bir yaşam sürmediğinden bayıldığını söyledi." Dedi. Bu fikir beni hem heyecanlandırmış, hem de korkutmuştu. Ryan olmadan nasıl başaracaktım ya da Ryan olmadan nasıl tek başıma her şeyi tamamlayacaktım. Paul'a buruk bir gülümsemeyle "Adı ne olsun? Ya da adları ne olsun?" Dedim, yüzü düşmüş bir şekilde "Sean koyalım erkek olursa, öldüğü kazadan beri aklımdan Sean çıkmıyor." Dedi, David ilk kez gözünden düşen bir damla yaş ile "Kız olursa Twilight koyalım, Ryan'ın kız kardeşinin adıydı..." dedi, kaşlarımı çatıp düşünceli bir bakışla bakarak "Twilight mı? Ryan'ın hiç kardeşi olmadığını sanıyordum.." dedim, David bana acı içinde bakarak "Twilight çok küçüktü, erken doğmuştu. Erken doğmasının sebebi Ryan'ın babasıydı. Erken doğunca güçsüzlükten hayata tutunamadı. Doğduktan bir hafta sonra öldü. Şafak ile gün doğumu arasında doğduğu için Ryan adını Twilight koydu. Onun yaşamasını her şeyden çok istiyordu..." dedi, o sırada John içeri gelmişti. Onu tanışmamızdan yıllar sonra ilk kez görüyordum. David'e imali bir şekilde bakarak "Ona anlattın mı?" Dedi, David bozulmuş bir suratla "Bilmeye hakkı var. Sonuçta o da artık ailemizden biri." Dedi, John küçümser bir bakışla "Eminim ki hiçbirimiz kadar acı çekmemiştir David. Ryan orada komadayken hâlâ kendini düşünüyor, anlatsan da anlamaz." Dedi, kurduğu cümleyle kırılmış bir şekilde "Babam annemi ve erkek kardeşimi kendi elleriyle döverek öldürdü Joe. Sence yeter mi?..." dedim, Joe bana acı içinde pişmanlıkla bakarak "Sen... kaç yaşındaydın o zamanlar?" Dedi, gözümden akan tek bir damla yaşla "On dört yaşındaydım, kardeşimde beş yaşındaydı. Hani bana en son dedin ya David. Ben de kardeşimin yaşamasını her şeyden çok isterdim. Kendini, beni ve annemi korusun, gün ışığı gibi üzerimize doğup huzur versin isterdim, bana renklerimi geri versin isterdim. Ben sadece onun ablası olmak isterdim..." dedim, Paul bana yaklaşıp destek vererek "Bunların sırası değil Jessica. Artık geçmişi unutup geleceğe bakmak zorundayız. John, artık bir baba oldun ve David sen de aileni kurdun, artık mutlu olma vaktiniz geldi. Ve Jessica, artık anne olacaksın, en çok unutması ve mutlu olması gereken sensin çünkü çocuğunun sana ihtiyacı olacak. Geçmişin zorlu yüklerini daha fazla sırtımızda taşıyamayız." Dedi, Gözlerimi silerek "Ryan yoksa ben de yok-" derken Paul lafımı hızla bölerek "Varsın Jessica, Ryan'ın sana bıraktığı emanetlere sahip çıkmak için var olmak zorundasın. Tamirhane, biz, çocuğunuz, yarışlar hepsi sana emanet..." dedi, Paul'dan aldığım güçle kaşlarımı çatıp gözlerimi son kez silerek "Siz bana emanet değilsiniz, biz bir aileyiz. Saydıklarının hepsi bize bırakılan emanetler. Birlikte sahip çıkacağız." Dedim, John bu fikre hemen alışmış bir tavırla "O zaman biz tamirhaneye gidiyoruz, sen de burada dinlendikten sonra aramıza katılıyorsun!" Dedi.

LIFE OF SPEEDWhere stories live. Discover now