3. BÖLÜM

7 1 0
                                    


HIRSIZ

Şimdi paramparça olmuştu adam. Hem çok sevdiği eşini kaybetmişti hem de, yarım bir adam olmuştu. Acısı çok büyüktü sanki buna dayanamıyordu. Çok güçlü olmasına rağmen kalbi zayıflamıştı.

Şimdi evde onu aylarca bekleyen kızına nasıl bakacaktı, ne diyecekti? Annesini sorduğunda ne cevap verecekti? Hiçbir şey bilmiyordu. Kızına verecek bir cevap, yüzüne bakacak çaresi yoktu. Unutmak için gözlerini kapattığında o kaza anını hatırladı.

Bacaklarını oynatamadan gözlerini yarım yamalak açtı. Sevdiği kadını kanlar içinde yerde yatarken gördüğünde gözleri dolmaya başladı. Adamın en sevdiği renkti kırmızı. Ama şimdi o renkte karısı boğuluyordu. Onu öyle görmemek için kapattı gözlerini. Açtığında ise sedyede yatarken buldu kendini. Karısını aradı ama göremiyordu. Belki de bir daha göremeyecekti.

Bir ay geçmişti... Hastanede yatalı, Karısı ve kızını görmeyeli. Karısını bir daha göremeyecekti ama kızını gördüğünde ne yapacaktı? Karısının yüzünü anımsatan kızının yüzüne bakabilecek miydi? Babasını yarım bir şekilde gören kızı ne tepki verecekti?

Tüm doktorlar çok uğraşmıştı adamı tekrar ayağa kaldırmak için. Ama yapamamışlardı. Profesörler bile buna bir çare bulamamıştı. O günden sonra adam çok değişmişti. Kızına tek bir kelime ve o kazayı anlatmamaya karar vermişti. Yüzüne dahi bakmayacaktı. Çünkü karsına benzeyen o yüz; o yüze baktığında karısını kanlar içinde hatırlıyor ve yardım edemediği için kendine çok kızıyordu.

Kız, babası eve geldiğinde şaşkın bir şekilde bakmıştı. O bir aydır bu durumda mıydı? Ve annesi neredeydi diye düşünüyordu. Kısa süre sonra adam kızını başka bir kız yapmıştı. Başta annesini hatırlatacak her şeyi yok etmiş, tüm renkler başta kırmızı olmak üzere renkli şeyleri hayatından çıkarmıştı. Sadece siyah bir hayat vermişti bunun karşılığında.

Kız ise, babasının yarım halde oluşuna mı üzülecekti, annesinin bir daha göremeyişine mi, yoksa babasının ona yaptığı disipline mi üzülecekti? O zamanlar dört yaşındaydı ve hiçbir şeye bir şey demeden denilenleri yapıyordu. Babasının yüzüne bakmadığını anlamıştı kız, annesine benzeyen bir yüzü vardı ve bu yüzden kız kendine de yasaklamıştı bunu. Bundan sona aynalara bakmaz oldu ve o günden sonra ne annesinin yüzünü nede kendi yüzünü görmüş oldu.

Birkaç yıl sonra da babasının istediği gibi annesini unutmuştu. Dışarıdan annesinden artık nefret eden, ona kızan bir kız vardı. Ama içerden kan ağlıyordu. Annesini unuttuğu için, onu bir daha göremeyeceği için ve kendine vermek zorunda olduğu ceza için. Hem ağlıyor hem de kendine ve annesine kızıyordu.

* * *

Otele vardığımızda rahat bir şekilde içeri girdik. Çünkü bu şehir ve Amerika'nın yarsı babamın emrinin altındaydı. Bu çoğu oteller içinde geçerliydi. Otelin lobisine geldiğimizde gözümüzü dört açıp etrafa bakındık. Albert'in adamları bizden önce gelmiş olabilirdi. Otelin lobi çalışanına ilerlediğimde beni görür görmez tanımış ve gülümsemişti.

" Bayan Elena otelimize hoş geldiniz. Size nasıl yardımcı olabilirim?" dediğinde John ve yeni kişi yanıma geldiler.

" Stiwe One hangi odada kalıyor?" diye sordum hemen. "Bir saniye." dedi kadın hiç düşünmeden bilgisayarına bakıp. Daha sonra kafasını kaldırıp bize bakarak konuştu.

" Bin yüz kırk altı numaralı odada kalıyor. Ona haber vermemi ister misiniz?" dediğinde başımı iki yana salladım.

" Hayır, ona sürpriz yapmayı düşünüyoruz." dedim ve asansöre doğru ilerledik.

KARANLIKLAR ÜLKESİWhere stories live. Discover now