Sonunda vardıklarında Souya iyiden iyiye mayışmış ve esneyip duruyordu. Rindou'nun da çok farklı olduğu söylenemezdi ama hala yeterinde enerjikti.

Souya'nın elinden tutarak istasyondan ayrılıp telefonundan gidecekleri yerin yolunu aramaya başladı. Souya gözünü ovalayıp ekranına pürdikkat bakan sevgilisine gülüp karşısındaki kocaman tabelayla bakıştı. Büyük yazılar sayesinde sürprizi çoktan anlamıştı. Yine de Rindou'ya bunu söylemenin gereği yoktu.

Biraz daha el ele yürüyüşün ardından -Souya, Rindou tabelayı görseydi on dakika daha kısa süreceğinden emindi-  Rindou'nun istediği yere gelebildiler. Büyük parkın geniş kapısının yanında bilet alabilmek için bekliyorlardı. Sonunda sıra onlara gelmiş ve biletlerini aldıkları gibi içeri geçmişlerdi.

Rindou annesinin çiçek merakı sayesinde bu tarz yerleri bilse de hiç Souya'yı getirmek aklına gelmemişti. Şimdi ise hoşuna gidip gitmeyeceğini bilmediği için biraz gerilmiş, kısa olanın kafasını sağa sola çevirip durarak etrafa bakınmasını seyrediyordu.

Souya'nın yüz ifadesinden sevdiğini anlamak için usta olmaya gerek yoktu ama Rindou konu Souya olduğunda beynini çöpe atmış gibi davrandığından anlayabilmesi zaten beklenemezdi.

Park yürüyerek bir günde zor dolaşılabilecek kadar büyüktü. Bölge bölge ayrılmış onlarca çiçek bahçesi, piknik alanları, minik göller ve bazı küçük restoranlar vardı.

Rindou ve Ran küçükken anneleri hep buraya getirir ve çiçeklerden bahsedip dururdu. İkilinin tek derdiyse etrafta koşuşturup yemek yemek olduğundan asla çiçeklerin isimlerini hatırlayamamıştı. 

Souya bahçeleri güneş görmediğinden sadece camında birkaç küçük çiçek yetiştirebilmiş, yine de çiçekleri oldum olası çok sevmişti. 

Yürüme yolunda dolaşırken Souya gördüğü çiçeklerden bahsedip resimlerini çekip dururken Rindou onu dinleyip anlamaya çalışsa da kafası sadece Souya'nın dudaklarındaydı. Yani, siz onu hiç hızlı hızlı konuşup yorulunca dudağını nemlendirirken gördünüz mü?

Rindou için yemek davetinden farksız olsa da şimdilik konuşmaya devam etmesini izlemekle yetindi.

Minik göletlerin ortasındaki köprülerden geçmiş, çeşitli çiçek bahçesini gezmiş ve sonunda piknik alanına gelebilmişlerdi.

İkisinin de yürümekten bacakları ağrımaya başlamıştı. Rindou etrafa bakınıp ağaçlardan birinin altının boş olduğunu görünce Souya'nın elinden tuttuğu gibi koşup yaprakların gölgesine vardı. 

Çantasından çıkarttığı örtüyü yere serip ayakkabılarını kenara yerleşirdikten sonra ağaca yaslanarak oturdu sarışın. Çok geçmeden sevgilisi de yanına oturmuş, ayaklarını sağa sola sallayarak gökyüzüne bakınıyordu. 

Rindou, ortamın huzurundan mayışmışken aklına yapacağı şeyin gelmesiyle hafif doğrulup çantasını kurcalamaya başladı. Minik kutularda kalp şekilli kurabiyeler, birkaç şişe içecek ve bazı zırvalar daha çıkarttıktan sonra minik karton kutuyu çıkartırken Souya şaşkın gözlerle Rindou'yu izliyordu.

"Rinrin piknik yapacaksak bana da söyleseydin ya bomboş gelmemiş olurdum en azından."

Souya'nın huysuz laflarını duysa da görmezden gelen Rindou, minik pastel renklerle süslenmiş pastayı da yerleştirince bağdaş kurup Souya'nın yanına oturdu, telefonuna uzanıp filmlerde duyduğu eski şarkılardan yaptığı playlisti açıp kenara koydu. Souya'yla ilk kez böyle bir ortamda olduklarından oldukça heyecanlıydı. 

Sonunda mızmızlanmayı kesmiş olan Souya şarkının ritmiyle mayışmış Rindou'nun dizine yatıp kurabiyelerden bir tane alıp yemeye başladı.

"Rindou hazır mı aldın?"

"Hayır Souyacım kendi yaptım."

Yalan söylemiyordu. Gerçekten kendisi yapmıştı. Tabi daha çok Ran elinden alıp "o öyle mi yapılır dangalak!" diyip müdahale ettiği için sürekli kavga ederek yapabilmişlerdi.

Souya biraz daha kurabiyeyle ilgili konuşup yenisine uzanmış, bu sefer Rindou'ya uzatarak onun yemesini sağlamıştı.

"Biraz daha şeker koysaydın kusardım Rinrin maalesef."

Yediği kurabiyeyle yüzünü ekşitip kenardan içeceğini alarak ağzındaki tattan kurtulmaya çalışan sarışın tüm özgüveniyle ben yaptım! dediği için rezil hissetmeye başlamıştı.

Souya bunu farketmiş olacak ki kıkırdadı ve jelibonlardan biraz alıp kendisi ve rindou'ya yedirdi. Dizinden kalkıp minik pastanın kremasını çatallamaya başlamışken Rindou'yla müzikle ilgili bir muhabbete girdiler.

İkisi de fark edemeden saat yediye yaklaşmıştı bile. Rindou zamanı olduğunu anlayıp etrafı toparladı ve mavi fiyonklu küçük kutuyu çantanın derinlerinden çıkartıp şaşkın gözlerle kendisine bakan sevgilisine uzattı.

"Souyacım senin için güzel bir hediye seçmeye çalıştım ama başarabildim mi emin değilim.."

Souya, aşk itirafı yapan kızlardan farksız gözüken sevgilisi ve kutu arasında bakışlarını dolaştırdıktan sonra kıkırdayıp Rindou'nun elinden minik kutuyu aldı ve teşekkür için minik bir öpücük verdikten sonra kurdeleyi çözmeye başladı.

İçinde pamuklar ve birkaç not olan kutuda güneşin vurmasıyla parlayan yüzük dikkatini çekti. Ucunda sallanan küçük bir kalbi vardı. Kutudan çıkartıp takmaya çalıştığında eklem yüzüğü olduğunu anca anlayabilmişti. Yüzükler hakkında çok bilgi sahibi değildi.

Yüzüğü kendine takıp Rindou'ya döndüğünde aynı yüzükten boynunda ipe bağlanmış şekilde sallandığını gördü. Sarıldıklarında göğsüne batan şeyin ne olduğunu şimdi anlayabilmişti. 

"Aslında ben de yüzüğü takmak istemiştim Souyacım..." Cümlesini bitirmeden ellerini Souya'nın görebileceği şekilde havaya kaldırdı "...ama parmaklarım sevimli bir yüzük için yeterince narin değillerdi." 

Gözlerinin önündeki yıpranmış parmaklara bakıp anladığını belli eden bir mırıltı çıkarttıktan sonra ellerin sahibine döndü bakışları. Yanına sokulup dudağına öpücükler kondurduktan sonra sarılıp başını omzuna yasladı. 

"Teşekkürler Rinrin. Çok sevdim gerçekten."

Ran dışında kimseye düşünerek hediye almamıştı Rindou. Bu yüzden olsa gerek fazlasıyla heyecanlanmış ve Souya'nın basit cümlesi bile kıpır kıpır olmasına sebep olmuştu. Sevgilisinin yaş mama görmüş bir kedi gibi kocaman gözlerle kendisi ve yüzüklerle bakışması kadar kalbini eritebilecek çok az şey vardı. 

Sonunda güneşin batmaya başladığını fark edince geç olmadan eve dönmeye karar vermişlerdi. Nahoya, Rindou'nun kardeşini gece ortamlarına sürükleyeceğinden o kadar emindi ki saatin sekiz olması bile umurunda değildi. Bu yüzden onu dellendirmeden eve dönmeleri gerekiyordu.

Karton paket ve şişeleri çöpe attıktan sonra parkın çıkışına ilerlediler. Souya kesinlikle buraya tekrar gelmek istiyordu. 

Durağa geldikleri gibi trene binmiş bu sefer yerleri değiştirmişlerdi. Rindou cam kenarına oturduğu an daha tren kalkmadan uykuya dalmış ve Souya'nın üstüne çullanmıştı. Kabarık saçlı yolun yarısı boyunca üstüne düşen ağırlıktan kurtulmaya çalışsa da en sonunda pes etti ve durağa gelene kadar uyumasına izin verdi.

MWRABA YUZUK BWN VE LOVE OF MY LIFEIMIN YUZUGU O YUZDEN RINSOUNUN BUNA LAYIK OLDUGUNA KARAE VERDIB

bolumu atmauı unutmusub amk



cat • rinsouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin